Anlaşmalı Boşanmada Mal Tasfiyesi Sorunu – Av. Ozan Soylu
Anlaşmalı Boşanmada Mal Tasfiyesi Sorunu
Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen anlaşmalı boşanma, eşlerin karşılıklı anlaşarak evlilik birliğini sona erdirmelerine olanak sağlayan bir boşanma türüdür. Bu boşanma türünde, eşlerin boşanma konusunda anlaşmaları yeterli olmayıp aynı zamanda boşanmanın mali sonuçları ve varsa çocukların durumu hakkında da anlaşmış olmaları gerekmektedir. Ancak bu anlaşmanın geçerli olabilmesi için hâkimin onayı şarttır. Bununla birlikte, mal rejiminin tasfiyesinin bu anlaşmanın zorunlu içeriğine dahil olup olmadığı konusunda öğretide ve uygulamada farklı görüşler bulunmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, TMK m.166/3’te belirtilen “boşanmanın mali sonuçları” ifadesi, maddi ve manevi tazminat (TMK m.174) ile yoksulluk nafakasını (TMK m.175) kapsamaktadır. Dolayısıyla Yargıtay, mal rejiminin tasfiyesini anlaşmalı boşanmanın zorunlu içeriğine dahil görmemektedir. Buna karşılık, eşlerin mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hususları da anlaşmalarına dahil etmelerine engel bir durum bulunmamaktadır. Nitekim bir Yargıtay kararında “…mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenlemelerin boşanma davasına ait boşanma anlaşmasına alınmasını engelleyen bir durum da bulunmadığı” ifade edilmiştir.
Öğretide ise bazı yazarlar, mal rejiminin tasfiyesinin de boşanmanın mali sonuçlarından biri olduğunu ve bu nedenle anlaşmalı boşanmada eşlerin anlaşmaya varmaları gereken konulardan birinin de tabi oldukları mal rejiminin tasfiyesi olduğunu savunmaktadır. Bu görüşe göre, yapılacak tasfiye anlaşmasının hüküm ifade edebilmesi için, hâkimin sözleşmeyi uygun bulması gerekir. Hatta bazı yazarlar, tasfiye konusunda uzlaşma içermeyen bir anlaşmaya dayanarak “anlaşmalı boşanmaya” karar verilemeyeceğini ileri sürmektedir.
Buna karşılık, mal rejiminin tasfiyesinin anlaşmalı boşanmanın zorunlu içeriğine girmediğini savunan görüş, esasen mal rejiminin tasfiyesinin boşanmanın fer’i niteliğinde olmadığından yola çıkmaktadır. Bu görüşe göre, mal rejiminin boşanma davası kesinleşmedikçe tasfiye edilemeyeceği ve mal rejimini sona erdiren tek sebebin boşanma davası olmayıp, evliliğin iptali, ölüm gibi TMK m.225’te sayılan diğer durumlarda da son bulabileceği gerekçesiyle, mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’i sonucu olarak kabul edilemez.
Anlaşmalı boşanma kapsamında eşlerin mal varlığı değerleri ile ilgili olarak yaptıkları düzenlemelerin çoğu kez açık olmaması nedeniyle, daha sonra mal rejimi kaynaklı davalar açılması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu noktada, anlaşmalı boşanma kapsamında yapılan ve mahkemece onaylanan anlaşmaların yorumu önem kazanmaktadır. Yargıtay’ın bu konudaki kararları incelendiğinde, kullanılan ifadelerin kapsamı konusunda farklı yorumlar yapıldığı görülmektedir.
Örneğin, bir Yargıtay kararında “Tarafların mal talepleri yoktur” şeklindeki ibarenin, katılma alacağından kaynaklanan her türlü malı kapsadığı kabul edilmiştir. Buna karşılık başka bir kararda, “mal” kavramının tüm taşınır ve taşınmazları kapsadığını kabul etmenin mal rejimi davalarının mantığına ve hakkın özüne aykırı düşeceği belirtilmiştir. Bu nedenle, tarafların kullandıkları ifadelerin kapsamının dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin anlaşmaların yorumlanmasında, genel sözleşme yorumu ilkeleri uygulanmalıdır. Buna göre, tarafların gerçek ve ortak iradeleri araştırılmalı, bu tespit edilemezse beyanlar güven teorisi çerçevesinde yorumlanmalıdır. Özellikle bir haktan vazgeçmeyi düzenleyen hükümlerin dar yorumlanması gerektiği dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda, şüphe halinde eşlerin alacak haklarından vazgeçmelerine ilişkin düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir.
Anlaşmalı boşanma davalarında hâkimin, tarafların boşanmanın yan sonuçları hakkındaki anlaşmalarında açık olmayan noktaları taraflara açıklattırması, ileride doğabilecek uyuşmazlıkları en baştan önleyebilecektir. Nitekim TMK m.166/3 uyarınca hâkimin, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Bu kapsamda hâkim, anlaşmanın açık, anlaşılır ve hakkaniyete uygun olmasını gözetmelidir.
Sonuç olarak, anlaşmalı boşanmada mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenlemelerin zorunlu olup olmadığı konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihadı, mal rejiminin tasfiyesinin anlaşmalı boşanmanın zorunlu içeriğine dahil olmadığı yönündedir. Bununla birlikte, eşlerin bu konuda anlaşma yapmaları halinde, bu anlaşmanın geçerliliği için hâkim onayı gerekmektedir. Uygulamada ortaya çıkan sorunların önlenmesi için, anlaşmalı boşanma davalarında hâkimin tarafların iradelerini açıklığa kavuşturması ve anlaşmanın kapsamını net bir şekilde belirlemesi önem taşımaktadır. Ayrıca, tarafların kullandıkları ifadelerin yorumlanmasında dikkatli olunmalı ve şüphe halinde dar yorum tercih edilmelidir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.