Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma *2024 – Av. Ozan Soylu
Evlilik birliğinin sona erdirilmesinde akıl hastalığı önemli bir boşanma sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesinde düzenlenen bu boşanma sebebi, eşlerden birinin akıl hastası olması durumunda diğer eşe boşanma imkanı tanımaktadır. Ancak bu imkanın kullanılabilmesi için bazı şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartlar, akıl hastalığının varlığı, hastalığın ortak hayatı çekilmez hale getirmesi ve hastalığın iyileşmesinin mümkün olmamasıdır. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu şartların tamamının sağlanması gerektiğidir.
Akıl hastalığına dayalı boşanma davası, nisbi ve özel bir boşanma sebebidir. Nisbi olması, akıl hastalığının tek başına boşanma sebebi sayılmaması, aynı zamanda ortak hayatın çekilmez hale gelmesi şartının da aranması anlamına gelmektedir. Özel olması ise, kanunda açıkça düzenlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu boşanma sebebi kusura dayanmayan bir sebeptir. Yani akıl hastası olan eşin kusurlu olup olmadığı araştırılmaz. Ayrıca, bu sebebe dayalı boşanma davası açılabilmesi için herhangi bir süre sınırlaması da bulunmamaktadır. Dolayısıyla, eş ne kadar süre akıl hastası olursa olsun, diğer şartlar da mevcutsa boşanma davası açılabilir.
Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle açılan boşanma davası, ıslah yoluyla akıl hastalığına dayalı boşanma davasına dönüştürülebilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, ıslahın evlilik birliğinin sarsılması davası ile ilgili karar çıkmadan önce yapılması gerektiğidir. Nitekim bir Yargıtay kararında bu hususa değinilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur:
(…) Davacı kadın tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 166/1.maddesine davalı “Evlilik birliğinin sarsılması” sebebiyle boşanma davası açılmış, mahkemece verilen ilk hüküm davalı erkeğin temyizi üzerine erkeğin ruhsal rahatsızlığının ileri sürüldüğü ve vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozmadan sonra davacı evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle açmış olduğu boşanma davasını 02.05.2016 tarihli dilekçesiyle ıslah ederek akıl hastalığı sebebine dayandırmıştır. Bozmadan sonra ıslah, mümkün değildir. (…) 2HD 2018/4443 2018/12516 06.11.2018
Hangi Akıl Hastalıkları Boşanmaya Yol Açabilir?
Aşağıdaki örnek psikiyatrik hastalıklar, akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılabilmesı için gerekçe olabilir. Ancak, sadece bu hastalıkların varlığı ve psikiyatri raporuyla kayıt altına alınması yeterli değildir. Her vaka kendi özelinde değerlendirilir; hastalığın şiddeti, hastalığın evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediği, tedavisinin mümkün olup olmadığı gibi birçok faktörün bir arada değerlendirilmesi gerekir:
- Şizofreni
- Bipolar bozukluk (Manik depresif bozukluk)
- Ağır depresyon
- Obsesif kompulsif bozukluk (OKB)
- Paranoid bozukluklar
- Ağır anksiyete bozuklukları
- Demans (Alzheimer hastalığı dahil)
- Ağır kişilik bozuklukları
- Psikotik bozukluklar
- Ağır travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)
“(…) Mahkemece psikiyatri uzmanının verdiği 27.03.2012 tarihli rapor esas alınarak, davacının akıl sağlığının yerinde olmadığı gerekçesiyle evliliğin mutlak butlan sebebiyle iptaline karar verilmiştir. Hükme esas alınan tek hekim tarafından verilen rapor, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Davacının vesayet altına alınmasına esas teşkil eden 23.08.2007 tarihli sağlık kurulu raporunda “epilepsi – hafif mental retardasyon” tanısı konulduğu görülmektedir. Bu rapor da davacının akit tarihindeki durumunu göstermekten uzak ve hastalığının evlenmesine engel oluşturacak bir akıl hastalığı niteliğinde olup olmadığını duraksamasız olarak ortaya koyar mahiyette değildir.(…)” 2HD 2012/20025 2013/5946 06.03.2013
Akıl hastalığının ne olduğu ve tespiti tıp biliminin konusudur. Bu nedenle, akıl hastalığına dayalı boşanma davasında hakim, ilgili kişinin akıl hastası olup olmadığı konusunda kendisi değerlendirme yapamaz. Bunun yerine, psikiyatri raporu alınması gerekir. Bir Yargıtay kararında “Davalının akıl hastası olup olmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi, akıl hastası olduğunun anlaşılması durumunda davalıya vasi atanması konusunda vesayet makamına bildirimde bulunulması vesayet makamı tarafından atanacak olan vasiye davanın yöneltilmesi gerekir” şeklinde hüküm verilerek bu husus açıkça ortaya konmuştur.
Resmi sağlık kurulu raporu iki önemli hususa açıklık getirmelidir. Birincisi, akıl hastalığının varlığı veya yokluğu, ikincisi ise akıl hastalığı varsa bunun iyileşmesinin mümkün olup olmayacağıdır. Akıl hastalığının varlığı ve iyileşemezliğine dair rapor verilmesi, bu sebebe dayalı boşanma kararı verilebilmesi için şarttır. Ancak, çok uzun yıllar tedavi olmakla bu hastalığın iyileşebileceği veya iyileşme şansının olup olmadığının bu tedaviler sonucu belli olabileceği durumlarda da akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açmak mümkündür.
Akıl hastalığının başlama zamanı önemli değildir. Önemli olan, davanın açıldığı an ve yargılama anında kişinin akıl hastası olmasıdır. Eğer akıl hastalığı evlenmeden önce mevcutsa, bu durumda hem hükümsüzlük hem de boşanma davası açılabilecektir. Dikkat edilmesi gereken nokta, akıl hastalığına dayalı boşanma davasını akıl hastası olmayan eşin açabilecek olmasıdır.
Dava Ehliyeti:
Davanın açılması, doğrudan diğer eşe vasi tayinini gerektirmez. Öncelikle, akıl hastası eşin kendisini davada temsil edebilme yeteneği araştırılır. Eğer bu yeteneğe sahip olmadığına kanaat getirilirse, sulh hukuk mahkemesine başvurularak ilgili kişi için kısıtlılık kararı alınması ve vasi tayin edilmesi sağlanır. Vasinin tayiniyle birlikte artık davayı takip yetkisi vaside olacaktır.
Akıl hastası olmayan eş, sürekli ayırt etme gücünden yoksun değilse boşanma davası açabilecektir. Ancak bu davanın sebebi, diğer eş de akıl hastası değilse, akıl hastalığı olmayacak, kanunda boşanma sebepleri arasında sayılan ve olayda şartı gerçekleşen herhangi bir sebep olabilecektir. Yani şartlar gerçekleşmişse, akıl hastalığı dışındaki diğer boşanma sebeplerinden birine dayanarak dava açılabilecektir. Bununla birlikte, akıl hastası eş sürekli ayırt etme gücünden yoksunsa ve hakkaniyet gerektiriyorsa, onun yerine bu davayı kanuni temsilcisi açabilecektir.
Akıl hastalığına dayalı boşanma davalarında, akıl hastası eşin kusuru olmayacağı için onun aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyecektir.
Nafaka açısından ise durum özellik arz etmeyecektir. Buna karşılık, akıl hastası eş, şartları varsa eşinden maddi, manevi tazminat ve nafaka talep edebilecektir. Bir Yargıtay kararında “Akıl hastası olan davalı kadının davranışları iradi olmadığına göre, kusurundan söz edilemez. Buna karşın hastanede yattığı süreçte eşiyle ilgilenmeyen, onu arayıp sormayan davalı erkeğin boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurludur. Gerçekleşen kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Açıklanan sebeplerle davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir” şeklinde hüküm verilerek bu husus açıkça ortaya konmuştur.
Akıl hastalığına dayalı boşanma davalarında, davalının kendisini gereği gibi savunabilecek bir yeteneğe sahip olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer bu yeteneğe sahip olmadığı anlaşılırsa ve mevcut bir kısıtlılık ve vasi tayini kararı yoksa, hakim davalıya vasi atanması için durumu sulh hukuk mahkemesine bildirmeli ve bekletici mesele yapmalıdır.
Bir Yargıtay kararında “Dava ve taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkin olup, mahkemelerce doğrudan doğruya göz önünde tutulur. Davada davacının ruhsal rahatsızlığı ileri sürülmüş ve bu iddia dosya arasındaki bir kısım delil ile doğrulanmış bulunmasına göre mahkemece yapılacak iş, Medeni Kanunun 355 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 42. maddeleri uyarınca Sulh Mahkemesine yazı yazılması davacının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön mesele sayılması, gerekirse Medeni Kanunun 405/8. maddesi uyarınca işlem yapılması ve sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesinden ibarettir” şeklinde hüküm verilerek bu husus açıkça ortaya konmuştur.
Akıl hastası eş, sürekli ayırt etme gücünden yoksun olması halinde davayı kabul beyanında bulunamayacaktır. Ayrıca, yasal temsilcisinin de bu beyanda bulunmaya yetkisi olmadığı için akıl hastalığına dayalı davanın anlaşmalı boşanma haline dönmesi mümkün olmayacaktır. Bu durum, akıl hastası eşin haklarının korunması açısından önemli bir güvencedir.
Velayet ve Mali Sonuçlar:
Boşanma kararının verilmesi ile evlilik birliği sona ermiş olmaktadır. Bu durumda evlilik birliği ile ortaya çıkan kurumların ve durumların birçoğu ile ilgili düzenleme yapılması gerekliliği doğmaktadır. Bunlardan akıl hastalığına dayalı boşanma durumunda özellik arz edenler; tazminat, nafaka ve çocukların velayeti halleridir. Bu durumlara ilişkin kararların bazıları resen alınırken bazıları talep üzerine alınmaktadır.
Tazminat konusunda, Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesine göre maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için kusurun varlığı aranmaktadır. Akıl hastalığına dayalı açılan boşanma davasında, davalı akıl hastasının kusurundan bahsedilemeyeceği için onun aleyhine maddi veya manevi tazminata hükmolunamayacaktır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun 65. maddesi burada kıyasen uygulanabilmelidir. Örneğin akıl hastalığına yakalanmış ve maddi durumu hayli yüksek olan eş, sorumluluğun diğer şartları mevcutsa ve hakkaniyet de gerektiriyorsa, TBK m. 65 hükmüne kıyasen diğer eşe maddi ve manevi tazminat vermekle yükümü tutulmalıdır.
Nafaka konusunda, Türk Medeni Kanunu’nun 175/2 maddesi gereği yoksulluk nafakasında nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. Kusur şartından bağımsız bir şekilde düzenlendiği için şartları varsa akıl hastası aleyhine de yoksulluk nafakasına hükmedilebilir. Eşlerin, velayeti kendilerine verilmeyen çocuklarının giderlerine katılmak için hükmedilen tedbir ve iştirak nafakaları için de kusur şartı aranmadığından akıl hastası için durum özellik arz etmemektedir.
Çocukların velayeti konusunda, Türk Medeni Kanunu’nun 336/1 maddesi gereği “evlilik devam ettiği sürece eşler velayeti birlikte kullanır”. Boşanma halinde ise hakim velayeti eşlerden birine verebilir (m. 336/2). Eşlerden birinin akıl hastası olması gerçeği karşısında velayetin akıl hastası olan eşe bırakılmamasının daha uygun olacağı savunulmaktadır. Burada incelenmesi gereken husus, akıl hastası eşin akıl hastalığının velayet görevinin gereği gibi yerine getirmesine engel olup olmadığıdır. Bu durum velayet görevinin gereği gibi yerine getirmesini engellerse, velayet hakkının akıl hastası eşe verilmesi mümkün değildir. Çünkü bu durum Türk Medeni Kanunu’nun 348/2 maddesi gereği mevcut velayet hakkının kaldırılması için bir sebeptir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.