Ortaklığın Giderilmesi Davasına Kimler Katılabilir? – Av. Ozan Soylu
Ortaklığın giderilmesi davası, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine tabi bir malın paylaştırılması amacıyla açılan bir dava türüdür. Bu davanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için tarafların kim olduğu, tarafların ehliyetleri, temsil ve taraf değişikliği gibi usuli konuların açıklığa kavuşturulması büyük önem taşımaktadır. Biz de bu çalışmada, “ortaklığın giderilmesi davasına kimler katılabilir” sorusunu yanıtlamaya çalışacağız.
Ortaklığın Giderilmesi Davasında Taraflar
1. Davanın Tarafları
a. Genel Olarak
Türk hukuk sisteminde her dava gibi ortaklığın giderilmesi davası da iki taraflı yargılama sistemi üzerine kurulmuştur. Bu sistemin temel özelliği, bir tarafta davayı açan davacı, diğer tarafta ise davanın yöneltildiği davalının bulunmasıdır. Ancak bu iki taraflı yapı, her iki tarafta da sadece bir kişinin bulunması gerektiği anlamına gelmez. Hem davacı hem de davalı tarafta birden fazla kişi olabilir ve bu durum dava arkadaşlığı olarak adlandırılır.
Ortaklığın giderilmesi davası, klasik davalardan farklı olarak çift yönlü dava özelliği gösterir. Bu özelliğin en önemli sonucu, davalı tarafın ayrıca bir karşı dava açmasına gerek olmaksızın kendi taleplerini ileri sürebilmesi ve bu taleplerin karara bağlanmasını isteyebilmesidir. Bu yapı içerisinde davacı ile davalının rolleri iç içe geçebilmekte, davacı bazı durumlar için davalı, davalı da bazı durumlar için davacı konumunda bulunabilmektedir.
Ancak davalının bu şekilde talepte bulunması yeni bir dava açıldığı anlamına gelmez. Dava tek bir dava olarak devam eder ve tarafların kimler olduğu, davanın başındaki dava dilekçesine göre belirlenir. Bu nedenle davalının talepleri, mevcut davadan bağımsız yeni bir dava olarak değil, mevcut davanın bir parçası olarak değerlendirilir.
b. Davacı Taraf
Ortaklığın giderilmesi davasını açma hakkı, paylı mülkiyet veya miras ortaklığında pay sahibi olan kişilere aittir; diğer bir deyişle davacılar birlikte mülkiyetin sona erdirilmesini ve ortak malın paylaştırılmasını mahkemeden talep eden paydaş veya mirasçılardır. Bu talebi ileri sürebilmek için kişinin paydaş veya mirasçı sıfatını taşıması yeterlidir, ayrıca bir şart aranmaz.
Örneğin, A, B ve C’nin ortak malik olduğu bir taşınmazda, A’nın tek başına ortaklığın giderilmesi davası açması mümkündür. Bu durumda A davacı, B ve C ise davalı konumunda olacaktır. Benzer şekilde, miras yoluyla M’den çocukları X, Y ve Z’ye kalan bir taşınmazda, mirasçılardan X’in diğer mirasçılar Y ve Z’ye karşı ortaklığın giderilmesi davası açma hakkı vardır.
Ancak vasiyet alacaklısı, mirasçı olmadığı için dava açamaz. Aynı şekilde, vasiyeti yerine getirme görevlisi, miras ortaklığı temsilcisi veya terekeyi yönetmekle görevlendirilen kişi de mirasçı olmadıkları için ortaklığın giderilmesi davası açamazlar. Yine mirasçılardan birinin miras payını devralan üçüncü kişi de mirasçılık sıfatını kazanamayacağı için dava açma hakkına sahip değildir.
c. Davalı Taraf
Ortaklığın giderilmesi davasında davalı taraf, davacı dışında kalan ve paylı mülkiyet veya miras ortaklığındaki diğer tüm pay sahiplerinden oluşur. Bu kişilerin tamamının davalı olarak gösterilmesi şarttır çünkü ortaklığın giderilmesi kararı tüm pay sahiplerini etkileyecektir. Bir başka deyişle, davacı dışındaki paydaş veya mirasçılardan birinin bile davaya dâhil edilmemesi, davanın usulden reddine sebep olabilir.
(…) 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d maddesine göre tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartı olarak düzenlenmiş olduğu halde tarafın eksik gösterilmesi de madde kapsamında değerlendirilerek, HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden red edilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir (…) – Yargıtay 14HD Esas:2013/7512 Karar:2013/9727 Tarih:24.06.2013
Bu davanın önemli bir özelliği çift yönlü dava olmasıdır. Bu özellik sayesinde davalılar, ayrıca bir karşı dava açmalarına gerek kalmaksızın, kendi taleplerini mahkemeye sunabilir ve bu taleplerin karara bağlanmasını isteyebilirler. Örneğin, bir apartman dairesinin üç paydaşından birinin açtığı ortaklığın giderilmesi davasında, davalı konumundaki diğer iki paydaş, dairenin satış yerine aynen taksimini talep edebilir veya satış şeklinin belirlenmesi konusunda kendi taleplerini ileri sürebilirler. Davalılar kendi talepleri bakımından davacı gibi hareket edebilseler de, bu durum dava dilekçesindeki taraf sıfatlarını değiştirmez. Yani şekli olarak davalı sıfatları devam eder ve dava tek bir dava olarak görülmeye devam eder.
2. Tarafların Ehliyetleri
a. Taraf Ehliyeti
Medeni usul hukukunda taraf ehliyeti, kişinin bir davada taraf olabilme ehliyetini ifade eder. Bu ehliyet, medeni hukuktaki hak ehliyetinin yargılama hukukundaki karşılığıdır. Türk Medeni Kanunu‘na göre hak ehliyetine sahip olan herkes, aynı zamanda taraf ehliyetine de sahiptir. Bu kapsamda gerçek kişiler doğumla birlikte, tüzel kişiler ise tüzel kişilik kazandıkları anda taraf ehliyetini elde ederler.
Ortaklığın giderilmesi davası bakımından özellikli bir durum, henüz doğmamış çocuğun (ceninin) durumudur. Cenin, sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetine sahip olur ve mirasçı sıfatıyla davada yer alabilir. Bu durumda dava, cenin adına atanan kayyım tarafından yürütülür. Ancak davada asıl taraf cenin olup, kayyım sadece temsil görevini üstlenir.
Taraf ehliyeti, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda dava şartları arasında sayıldığından, mahkeme tarafından kendiliğinden gözetilir. Ortaklığın giderilmesi davasında taraf ehliyeti olmayan bir kişinin varlığı tespit edilirse, bu eksiklik tamamlanabilir nitelikte ise tarafa süre verilir, aksi halde dava usulden reddedilir.
b. Dava Ehliyeti
Dava ehliyeti, kişinin bir davayı bizzat yürütebilme veya kendini savunabilme yeteneğini ifade eder. Bu yetenek, kişinin hukuki işlemleri yapabilme ehliyetiyle doğrudan bağlantılıdır.
Ortaklığın giderilmesi davasında dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişiler için farklı şekilde değerlendirilir:
Gerçek kişiler açısından dört grup bulunmaktadır:
- Tam ehliyetliler (18 yaşını doldurmuş, akıl sağlığı yerinde ve kısıtlı olmayan kişiler): Davayı bizzat yürütebilirler
- Sınırlı ehliyetsizler (küçükler ve kısıtlılar): Bazı durumlarda kendileri, çoğunlukla kanuni temsilcileri aracılığıyla davayı yürütebilirler
- Sınırlı ehliyetliler (kendilerine yasal danışman atananlar): Belirli işlemler için danışmanlarının onayını almaları gerekir
- Tam ehliyetsizler (ayırt etme gücü olmayanlar): Sadece kanuni temsilcileri aracılığıyla davada yer alabilirler
Tüzel kişiler ise yetkili organları aracılığıyla davayı yürütürler. Bu yetki, tüzel kişinin tasfiye sürecinde bile devam eder, ancak tasfiye işlemleriyle sınırlı kalır.
Dava ehliyeti eksikliği tespit edildiğinde, mahkeme bu eksikliğin giderilmesi için süre verir. Eksiklik giderilmezse dava usulden reddedilir.
3. Tarafların Davada Temsili
A. Kanuni Temsil
Ortaklığın giderilmesi davasında kanunî temsilin söz konusu olması için davada taraf olarak yer alacak gerçek kişilerin dava ehliyetlerinin hiç bulunmaması veya kısıtlanmış olması gerekir. Kanuni temsil velâyet, vesayet veya kayyımlık yoluyla gerçekleşir.
a. Velinin Temsil Yetkisi
Ayırt etme gücüne sahip küçük veya tam ehliyetsiz, velayet altında ise kanuni temsilcisi velidir ve bunların davada temsilleri veli aracılığıyla olur. Velâyet hakkı, evlilik birliği devam ettiği sürece ana ve baba tarafından birlikte kullanılır. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hâkim, çocuğun velâyetini eşlerden birisine bırakabilir. Boşanma halinde ise çocuk kendisine bırakılan tarafın velâyeti altındadır.
b. Vasinin Temsil Yetkisi
Velâyet altında bulunmayan ayırt etme gücüne sahip küçükler ile kısıtlılara ve tam ehliyetsizlere kanunî temsilci olarak vasi atanır. Vasinin gecikmesinde sakınca bulunan haller hariç vesayeti altındaki kişi adına ortaklığın giderilmesi davasını açıp yürütebilmesi ve vesayeti altındaki kişiye karşı açılan davayı takip edebilmesi için sulh hukuk mahkemesinden izin alması şarttır.
c. Kayyımın Temsil Yetkisi
Kayyım, belirli bir işin yürütülmesi veya davada temsil gibi özel bir görev için mahkeme tarafından atanan yasal temsilcidir. Hukuk sistemimizde kayyımlık kurumu, temsil kayyımlığı ve yönetim kayyımlığı olmak üzere iki farklı şekilde karşımıza çıkar.
Ortaklığın giderilmesi davalarında kayyım atanmasını gerektiren çeşitli durumlar söz konusu olabilir. Bunlardan en sık karşılaşılanı, dava devam ederken taraflardan birinin vefat etmesi ve mirasçıların henüz mirası kabul veya reddetmemiş olmasıdır. Böyle bir durumda, işlerin gecikmesinden doğabilecek zararları önlemek için mahkeme, talep üzerine davayı takip etmek üzere bir kayyım atayabilir.
Diğer bir önemli durum ise Türk Medeni Kanunu madde 648 kapsamında ortaya çıkar. Bu maddeye göre, bir mirasçının alacaklısı, sulh hâkiminden kayyım atanmasını talep edebilir ve atanan bu kayyım, mirasçı adına ortaklığın giderilmesi davasını açabilir veya mevcut davayı takip edebilir.
B. İradi Temsil (Davaya Vekalet)
Ortaklığın giderilmesi davasında taraflar, davalarını bizzat takip edebilecekleri gibi, bir avukat aracılığıyla da yürütebilirler. Buradaki avukatla temsil ilişkisi, medeni hukuktaki iradi temsil kurumunun yargılama hukukundaki özel bir görünümüdür. Davayı takip yetkisi, kural olarak yalnızca baroya kayıtlı avukatlara tanınmıştır.
Avukatın davayı takip edebilmesi için usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletname ile yetkilendirilmesi şarttır. Bu vekâletnamenin aslı veya onaylı örneği dava dosyasına sunulmalıdır. Ancak acil durumlarda mahkeme, vekâletnamenin sonradan sunulması şartıyla avukatın dava açmasına veya işlem yapmasına izin verebilir. Bu durumda mahkemenin belirlediği süre içinde vekâletname sunulmazsa yapılan işlemler geçersiz sayılır.
Avukatın yetkilerinin kapsamı vekâletname ile belirlenir. Bazı önemli işlemler için vekâletnamede özel yetki verilmesi gerekir. Örneğin, davadan feragat etmek, sulh olmak, davayı kabul etmek, karşı tarafı ibra etmek veya davanın tamamını ıslah etmek için avukatın vekâletnamede açıkça bu yetkilere sahip olduğunun belirtilmesi zorunludur. Bu özel yetkiler olmadan avukat söz konusu işlemleri yapamaz.
4. Taraf Değişikliği
A. Kanuni Taraf Değişikliği
Bazı durumlarda dava devam ederken tarafların değişmesi kanun gereği zorunlu olabilir. Bu değişikliğe kanuni taraf değişikliği denir ve tarafların iradesi dışında, doğrudan kanundan kaynaklanır. Kanuni taraf değişikliğinin en tipik örneği, dava sürerken taraflardan birinin vefat etmesi durumunda ortaya çıkar.
Örneğin, ortaklığın giderilmesi davası görülürken davacı veya davalılardan biri vefat ederse ve mirasçılar henüz mirası kabul veya reddetmemişse, davanın sürüncemede kalmaması için hâkim, acele hallerde bir kayyım atanmasına karar verebilir. Bu durumda kayyım, kanun gereği ölen kişinin yerine geçerek davaya devam eder. Bu değişiklik tarafların rızasına bağlı olmayıp, doğrudan kanundan kaynaklanan bir zorunluluktur.
B. İradi Taraf Değişikliği
İradi taraf değişikliği, dava devam ederken tarafların kendi istekleriyle ve anlaşarak gerçekleştirdikleri değişikliktir. Bu değişiklik, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesi uyarınca yapılır ve temel kural, karşı tarafın açıkça rıza göstermesidir.
Ortaklığın giderilmesi davasında, davacı taraf davalı değişikliği talep ettiğinde, bu değişiklik ancak mevcut davalının açık onayı ile mümkün olabilir. Özellikle davalı tarafta birden fazla kişinin bulunduğu durumlarda, aralarında mecburi dava arkadaşlığı olduğundan ve tek bir dava söz konusu olduğundan, tüm davalıların değişikliğe onay vermesi gerekir.
Ancak kanun, bazı özel durumlarda karşı tarafın rızası olmadan da taraf değişikliğine imkan tanımıştır. Bu durumlar:
- Değişiklik talebinin maddi bir hatadan kaynaklanması
- Talebin dürüstlük kuralına uygun olması
Örneğin, davacı farkında olmadan vefat etmiş bir kişiye dava açmışsa, bu durum kabul edilebilir bir yanılgı olarak değerlendirilir. Böyle bir durumda hâkim, ölen kişinin mirasçılarının rızasını aramaksızın, davanın onlara yöneltilmesine izin verebilir. Çünkü ortaklığın giderilmesi davası bir malvarlığı davası olduğundan mirasçılara karşı yürütülebilir.
Hâkim taraf değişikliğine izin verdiğinde, davadan çıkarılan ve dava açılmasına neden olmayan kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder. Ayrıca, birden fazla paydaş veya mirasçının davalı olması gerektiği hallerde, bunlardan bazılarının dava dilekçesinde eksik veya hatalı gösterilmesi makul bir yanılgıdan kaynaklanıyorsa, hâkim diğer tarafların rızasını aramadan bu eksikliğin giderilmesine izin verebilir.
SONUÇ
Bu yazımızda ‘ortaklığın giderilmesi davasına kimler katılabilir’ sorusunu yanıtlamaya çalıştık. Dava açmak isteyenlerin, tarafların doğru belirlenmesi, temel ehliyet şartlarının sağlanması ve gerektiğinde uygun temsil mekanizmalarına başvurulması konularını bilmeleri gerekmektedir. Çift yönlü dava özelliği gösteren bu dava türünde, davalıların karşı dava açmadan taleplerini ileri sürebilmeleri mümkün olduğundan, davanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için usul hukukunun temel ilkelerine uygun hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.