Akıl Hastalığı Nedeniyle Güvenlik Tedbiri – TCK 57
TCK’da düzenlenen güvenlik tedbiri çeşitleri nelerdir?
TCK’da güvenlik tedbirleri, “Yaptırımlar” kısmının ikinci bölümünde 53-60. maddeler arasında düzenlenmiştir. Başlıca güvenlik tedbirleri şunlardır:
- Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma (m.53)
- Eşya müsaderesi (m.54)
- Kazanç müsaderesi (m.55)
- Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri (m.56)
- Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri (m.57)
- Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular (m.58)
- Sınır dışı edilme (m.59)
- Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri (m.60)
TCK md 57’de düzenlenen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri nelerdir?
TCK’nın 57. maddesine göre, fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu kişiler yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınır. Tedavinin süresi kişinin toplum açısından tehlikeliliği ortadan kalkıncaya kadar devam eder. Sağlık kurulu raporunda, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa bunun süre ve aralıkları belirtilir.
Gözlem altına alma kararı hangi durumlarda ve nasıl verilir?
Soruşturma veya kovuşturma evresinde şüpheli veya sanığın akıl hastası olduğundan şüphelenilirse, CMK’nın 74. maddesi gereğince uzman hekimin önerisi üzerine gözlem altına alma kararı verilebilir. Bu karar soruşturma evresinde sulh ceza hakimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir.
Akıl hastalarına özgü uygulanan güvenlik tedbirlerine itiraz edilebilir mi?
CMK’nın 74. maddesinin 4. fıkrasına göre, akıl hastalığı nedeniyle gözlem altına alınma güvenlik tedbiri kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir. Bu itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur. Gözlem altına alınma süresi en fazla üç hafta olup, gerektiğinde üç aylık süreyi geçmemek üzere ek süreler verilebilir. Verilen bu ek sürelere de aynı şekilde itiraz yolu açıktır.
Akıl hastasının işlediği suçun araştırılması gerekir mi?
Akıl hastası sanık hakkında güvenlik tedbirine hükmedebilmek için öncelikle suçun işlenip işlenmediği araştırılmalıdır. Sanığın akıl hastası olduğunun tespiti üzerine doğrudan güvenlik tedbirine hükmedilmesi hukuka aykırıdır. Suç sabit olmadığında beraat kararı verilmelidir.
Akıl hastalığı nedeniyle alınan güvenlik tedbiri memuriyete engel midir?
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu madde 48/7’ye göre, memuriyete engel olan akıl hastalığı “görevin devamlı yapılmasına engel olabilecek” nitelikteki akıl hastalığıdır. Bu nedenle:
- Akıl hastalığı nedeniyle alınan her güvenlik tedbiri değil, sadece görevin sürekli yapılmasına engel teşkil edecek ağırlıktaki akıl hastalıkları sebebiyle alınan güvenlik tedbirleri memuriyete engeldir.
- Akıl hastalığının memuriyete engel olup olmadığı değerlendirilirken, hastalığın kişinin görevini sürekli ve düzenli şekilde yapmasını ne derece etkilediğine bakılır.
- Hafif şiddetteki veya tedavi ile kontrol altında tutulabilen akıl hastalıkları memuriyete engel değildir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Örnek Yargıtay Kararları
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 19.02.2009 tarihli, 2008/6230 Esas ve 2009/1 Karar sayılı kararında, akıl hastalığının tespiti ve güvenlik tedbirlerinin uygulanması konusundaki usul sorunlarını ele almıştır. Kararda, akıl hastalığının tespitinde hangi kurumların yetkili olduğu ve gözlem altına almanın zorunlu olup olmadığı gibi önemli hususlar değerlendirilmiştir.
Somut olayda, mala zarar verme suçundan şüpheli hakkında, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi’nden alınan rapor doğrultusunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, ardından güvenlik tedbiri talep edilmiştir. Yerel mahkeme, CMK m.74’teki gözlem altına alma usulü uygulanmadan alınan raporun yetersiz olduğu gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, kararında şu önemli noktalara değinmiştir:
- CMK’da akıl hastalığının tespitine ilişkin raporların hangi kurumlardan alınacağı konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda diğer yasal düzenlemelerden kıyas yoluyla yararlanılmalıdır:
- Türk Medeni Kanunu m.409/2’ye göre resmi sağlık kurulu raporu
- CGTİK m.16’ya göre Adli Tıp Kurumu veya tam teşekküllü hastane raporları
- Kişinin akıl hastası olup olmadığının tespiti için gözlem altına alınması zorunlu değildir. CMK m.74’teki gözlem altına alma, ancak bilirkişinin uygun görüşü doğrultusunda başvurulabilecek bir yöntemdir.
- Soruşturma evresinde şüphelinin kusur yeteneği bulunmadığını tespit eden savcı:
- Kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilir
- Koruma ve tedavi kararı için Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurabilir
- Güvenlik tedbiri yargılamasında:
- Fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği
- Suç tipine uygunluk
- Kusur yeteneği ve sorumluluk durumu incelenmelidir
Yargıtay, somut olayda üniversite hastanesinden alınan raporun yeterli olduğunu, gözlem altına almanın zorunlu olmadığını ve mahkemenin gerekli görürse başka kurumlardan da rapor alabileceğini belirterek, yerel mahkeme kararının bozulmasına hükmetmiştir
YARGITAY
DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ
Esas | : 2008/6230 |
Karar | : 2009/1 |
Tarih | : 19.02.2009 |
Mala zarar vermek suçundan şüpheli Yahya hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uyarınca kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair, Araklı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15.12.2007 tarihli ve 2007/981-871 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi gereğince güvenlik tedbirine hükmolunmasına karar verilmesi yönünden yapılan talebin reddine dair, (Araklı Sulh Ceza Mahkemesi)’nin 17.12.2007 tarihli ve 2007/325 müteferrik sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin, (Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi)’nin 27.12.2007 tarihli ve 2007/740 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi uyarınca güvenlik tedbirine hükmolunması konusunda yapılan talep üzerine, akıl hastalığının nasıl tespit edileceği hususunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlendiği, soruşturma sırasında şüphelinin müdafii huzurunda beyanı alınıp Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi sağlık kurulu raporu ile yetinildiği, anılan maddedeki usulün uygulanmadığı gerekçesiyle talebin reddine, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi gereğince ceza muhakemesi işlemleri tamamlandıktan sonra talep halinde konunun yeniden değerlendirileceğinin bilinmesine dair, Araklı Sulh Ceza Mahkemesi’nce karar verilmiş olup, bu karara karşı yapılan itiraz da reddedilmiş ise de,
Soruşturma evresi sırasında alınan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı raporu ile şüphelinin psikotik bozukluk içerisinde olduğu ve işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana getirdiğinden dolayı, 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinden yararlanabileceğinin değerlendirilmiş olduğu tespit edilerek yapılan incelemede,
5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki düzenlemenin madde metninden de anlaşılacağı üzere soruşturma ve kovuşturma evresinde söz konusu olacağı, somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu evrenin sona ermiş olması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki usulün uygulanamayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmolunması gerekeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 22.02.2008 gün ve 11636 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 14.03.2008 gün ve 2008/55854 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesine göre, akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan kişiye ceza verilemez; bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan akıl hastalarının, aynı Yasa’nın 57/1. maddesi uyarınca yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerekir. Akıl hastalığının ve bunun kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisinin saptanması ise, psikiyatri biliminin verileri çerçevesinde bilirkişi uzman hekim tarafından belirlenecektir.
Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu tür raporların hangi hekim ya da kurumlardan alınacağı hususunda bir açıklık olmadığı ve yargılama usulüne ilişkin kurallarda kıyas mümkün bulunduğu için, bu durumda akıl hastalığının saptanmasına dair kurallar öngören diğer yasal düzenlemelerden yararlanılmalıdır. Kişilerin akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanması yöntemini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesinde, “akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir.” denilmektedir. 10.09.1982 tarih ve 8/5819 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 5. maddesinde sağlık kurumları işlevlerine göre beş gruba ayrılmış, genel dal hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri ayrı birer grup olarak düzenlenmiş, 22 ve devamı maddelerinde ise, sağlık kurullarının oluşumu kurala bağlanmıştır. Bir başka yasal düzenleme de, infaz sırasında akıl hastalığına tutulan hükümlülerle ilgili infazın geri bırakılması koşul ve yöntemlerini düzenleyen 5275 sayılı CGTİK’nın 16. maddesinde yer almıştır. Buna göre, infazın geri bırakılması kararı ancak Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu’nca onaylanan raporlar üzerine verilebilecektir.
Dolayısıyla, şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığı, belirtilen sağlık kurumlarından herhangi birinden aldırılacak sağlık kurulu raporu ile saptanabilir.
Kişinin akıl hastası olup olmadığının sağlık kuruluşlarınca saptanması işlemi sırasında gözlem altına alınması da zorunlu değildir. CMK.nun 74. maddesinde düzenlenen ve özgürlüğü kısıtlayan bir işlem olan gözlem altına alma, ancak bilirkişinin uygun görüşü doğrultusunda ve gerektiğinde başvurulabilecek bir kontrol yöntemidir.
Öte yandan, soruşturma sırasında şüphelinin kusur yeteneği ve ceza sorumluluğu bulunmadığını saptayan Cumhuriyet Savcısı, şüpheli hakkında CMK.nun 171. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilecek, ayrıca şüpheli hakkında koruma ve tedavi kararı verilmesi bakımından Sulh Ceza Hakimliği’ne de başvurabilecektir.
Akıl hastaları hakkındaki güvenlik tedbiri yargılamasının nasıl yürütüleceği hususunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu yargılamada fiilin akıl hastası fail tarafından işlenip işlenmediği, yasada öngörülen suç tiplerinden birine uyup uymadığı, ayrıca kişinin kusur yeteneği ve sorumluluğunun bulunup bulunmadığı gibi hususların çözüme kavuşturulması gerekeceğinden, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yargılamaya ilişkin hükümlerinin gerekli görüldüğü ölçüde uygulanması da zorunludur.
Başvuruya konu olayda, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı sağlık kurulu raporunda; şüpheliye “psikotik bozukluk” tanısı konulmuş ve “işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana geldiğinde 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinden değerlendirilmesi gerektiği” kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Cumhuriyet Savcısının, bu rapora dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi ve ardından şüpheli Yahya hakkında koruma ve tedavi tedbiri kararı verilmesi istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine başvurmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, adı geçen kurumdan rapor aldırılırken şüphelinin gözlem altına alınması da zorunlu değildir. Kaldı ki, kişinin gözlem altına alınması gerektiğine ilişkin bir uzman hekim görüşü de bulunmamaktadır.
Öte yandan, güvenlik tedbiri istemini inceleyip karara bağlayacak olan mahkemenin gerektiğinde yeniden başka kurumlardan rapor aldırmasına da hukuken olanak bulunduğu dikkate alındığında, istemi çözüme bağlamak yerine, evrakın işlem yapılmaksızın Cumhuriyet Savcılığı’na iadesi ile kişinin gözlem altına alınıp yeniden rapor aldırılması yolundaki karar ve uygulaması da isabetsiz görülmüştür.
Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.12.2007 tarih ve 2007/740 Değişik İş sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 30.12.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 31.05.2018 tarihli, 2017/20511 Esas ve 2018/6267 Karar sayılı kararında, akıl hastası sanığın hapis cezasının güvenlik tedbirine çevrilmesi ve zorunlu müdafi tayini konularını ele almıştır.
Somut olayda, kamu malına zarar verme suçundan yargılanan sanık hakkında TCK’nın 32/2. maddesi gereğince indirimli ceza verilmiş ve bu ceza tamamen güvenlik tedbirine çevrilmiştir. Ancak sanık hakkında daha önce başka bir dosyada TCK’nın 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olduğu belirlenerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, kararında şu önemli hususları vurgulamıştır:
1. TCK’nın 32/2 maddesi kapsamında kısmi akıl hastalığı bulunan sanığa CMK m.150/2 gereğince zorunlu müdafi tayini gerekir.
2. TCK’nın 32/1 ve 32/2 maddeleri kapsamında çelişkili raporlar bulunduğundan, sanığın ceza sorumluluğunun Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak raporla kesin olarak belirlenmesi şarttır.
3. TCK’nın 57/6 maddesi uyarınca hapis cezasının güvenlik tedbirine çevrilmesi kararı ancak yüksek güvenlikli sağlık kuruluşundan alınacak kurul raporu üzerine verilebilir. Mevcut sağlık kurulu raporu bu yönde bir tespit içermemektedir.
4. TCK’nın 53. maddesi uyarınca, hapis cezası güvenlik tedbirine çevrilen sanık hakkında hak yoksunluklarına hükmedilemez.
Yargıtay bu gerekçelerle, yerel mahkeme kararını bozmuştur. Bu karar, akıl hastası sanıklar hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanması usulüne ve TCK’nın 32, 53 ve 57. maddelerinin birlikte değerlendirilmesine ışık tutması bakımından önem taşımaktadır.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2017/20511 |
Karar | : 2018/6267 |
Tarih | : 31.05.2018 |
İhbarname No : KYB – 2017/43548
Kamu malına zarar verme suçundan sanık …’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 152/1-a, 32/2 ve 62/1. maddeleri gereğince 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 32/2. maddesinin son cümlesi uyarınca mahkum olunan ceza süresi aynı olmak koşuluyla tamamını koruma ve tedavi amaçlı olarak akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak hükmedilmesine, anılan Kanun’un 53/2. maddesi uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı Kanun’un 53/1-b maddesinde geçen seçme ve seçilme ehliyetleri hariç olmak üzere öngörülen hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına dair İZMİR 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.11.2016 tarihli ve 2016/239 esas, 2016/755 sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;
Dosya kapsamına göre;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 32/2. maddesi kapsamında kısmi akıl hastalığı bulunan sanığa zorunlu müdafii tayininin gerektiği gözetilmeden, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesinde,
Sanığın 08.04.2013 tarihinde işlediği başka suçtan dolayı İzmir 16. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/449 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılamasında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi kapsamında olduğunun belirlenmesi nedeniyle, sanık hakkında anılan Kanun’un 32/1. maddesi uyarınca akıl hastalığı nedeniyle ceza tayinine yer olmadığına dair karar verilmesine rağmen, yargılama konusu suçtan dolayı alınan raporunda ise, 5237 sayılı Kanun’un 32/2. maddesi kapsamında olduğunun bildirilmesi karşısında, hükümlünün cezai ehliyetine sahip olup olmadığının kesin olarak saptanması için Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan rapor alınarak karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,
Sanık hakkındaki mahkum olunan hapis cezasının kısmen veya tamemen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak uygulanmasına ilişkin kararın esasen infaz sürecinde alınması gereken kararlardan olduğu, tedavinin şekli, şartları ve süresinin tıbben gerekli görülen ölçüde belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu, bu hususun hekim kararı dışında kanun veya mahkeme tarafından belirlenmesine hukuken veya fiilen imkan bulunmadığı, ancak düzenlenen kurul raporu üzerine, hapis cezasının kısmen veya tamemen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak infaz edilmesine karar verilebileceği, karara dayanak alınan Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 04.11.2016 tarih ve 6179 sayılı sağlık kurulu raporunun ise, bu yönde bir tıbbi tespit ve kanaat içermediği görülmeksizin, yazılı biçimde, hapis cezasının tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak uygulanmasına karar verilmesinde,
Hapis cezası 5237 sayılı Kanun’un 32/2 ve 57/6. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine dönüştürülen sanığın, anılan Kanun’un 53/1. maddesinde yazılı haklarından yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesinde,
İsabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.07.2017 gün ve 4970 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.07.2017 gün ve KYB/2017-43548 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5237 sayılı TCK.nun 32/2. maddesi kapsamında akıl hastası olduğu mahkemece kabul edilen sanığın savunmalarının 5271 sayılı CMK.nun 150/2. maddesince zorunlu müdafii eşliğinde alınması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
Sanık hakkında bir başka suç nedeniyle İzmir 16. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/449 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılamada sanığın TCK.nun 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olduğu belirlenerek ceza verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuş olmasına karşın inceleme konusu dosyada alınan raporda “bipolar bozukluk” tanısı ile TCK.nun 32/2. maddesinden yararlanacağı belirtilmiş olmakla; sanığın olay tarihinde işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinde azalma olup olmadığına dair, TCK.nun 32/1 ve 32/2. maddeleri kapsamında akıl hastalığı bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılıp, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında 5237 sayılı TC.nun 32/2. maddesindeki “ceza altıda birinden az olmamak üzere indirilebileceği gibi mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabileceği”, aynı Kanun’un 57/6. maddesindeki “işlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkum olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararı ile akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak uygulanabilir” şeklindeki düzenlemeler karşısında hükme dayanak yapılan Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 04.11.2016 tarihli raporunda bu yönde bir kanaat bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanığın akli rahatsızlığı nedeni ile davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olması nedeni ile tayin olunan cezanın süresi aynı olmak koşulu ile bu cezanın 5237 sayılı TCK.nun 32/2. maddesinin son cümlesi ve aynı kanunun 57. maddeleri uyarınca tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevirmek suretiyle infazına çevrilmiş olmakla hakkında TCK.nun 53. maddesinde sayılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.11.2016 tarihli 2016/239 esas 2016/755 sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.