Boşanmada Hangi Davranışlar Af Niteliğinde Değildir?
Sonuç:
Boşanma davalarında af sayılmayan halleri incelediğimiz bu makalede, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda önemli tespitler yapılmıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
- Barışma görüşmeleri ve iyi niyet girişimleri af sayılmamaktadır
- Zorunlu sebeplerle gerçekleşen birliktelikler affetme anlamına gelmemektedir
- Ceza davalarındaki şikayetten vazgeçme ve beyanlar af niteliği taşımamaktadır
- Süreklilik gösteren şiddet vakalarında birlikte yaşama durumu zorunluluk olarak değerlendirilmektedir
- Çocuklar için gösterilen fedakarlıklar af kapsamında sayılmamaktadır
- Hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller affın ispatında kullanılamamaktadır
Bu kriterler, boşanma davalarında sağlıklı bir hukuki değerlendirme yapılabilmesi için önem taşımaktadır.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Örnek Yargıtay Kararları
YARGITAY
İKİNCİ HUKUK DAİRESİ
Esas | : 2023/1450 |
Karar | : 2023/4216 |
Tarih | : 27.09.2023 |
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1164 E., 2022/2515 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : … 18. Aile Mahkemesi
SAYISI : 2018/561 E., 2021/338 K.
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulü ile boşanma ve fer’îlerine karar verilmiştir.
Kararın davalı erkek vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı erkek vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı kadın vekili dava ve cevaba cevap dilekçesinde;tarafların 1980 yılında evlendiklerini, bu evliliklerinden ergin üç çocuklarının bulunduğunu, davalının T.G. isimli kadınla eşini aldattığını ve halen birlikte yaşadıklarını, davalının bu kadından U.E. isimli çocuğunun olduğunu ve bu çocuğu tanıma yoluyla nüfusuna kayıt ettirdiğini, davalının iddialarının gerçek olmadığını ve kabul etmedikleri gibi davalının affedilmesinin söz konusu olmadığını beyanla, davalının zina eylemi nedeniyle tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına aylık 1.000,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 500.000,00 TL maddî ve 500.000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; açılan davanın haksız olduğunu, davacının büyücülere ve hacı hocalara giderek evlilik birliğini ortadan kaldırdığını, bu nedenle kendisinin kusurlu olduğunu, eşini aldattığı iddia olunan şahıs ile müvekkilinin 2016 yılında tanıştığını, altı ay kadar ilişki yaşadığını, sonrasında tarafların ayrıldığını, müvekkilinin tek başına yaşadığını, davacının bilgisinin bulunduğunu, evlilik birliğinin devam ettiğini, davacının müvekkilini affetmiş olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının, davalı eşine isnat ettiği zina eyleminin sabit olduğu, davalının halen bahsi geçen kadınla birlikte yaşadığı, bu kadından çocuğunun olduğu, eyleminin devam etmesi nedeniyle hak düşürücü sürelerin işlemediği ve açılan davanın süresinde olduğu, tanık beyanlarından davacının davalıyı affettiğine dair bir durumun söz konusu olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 161 inci maddesi gereğince tarafların boşanmalarına, davacı yararına aylık 700,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddî, 45.000,00 TL manevî tazminatın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı erkek vekili, boşanma kararını istinaf etmediklerini, davacının müvekkilini affetmiş olduğunu, evlilik birliğinde davacının kusurlu olduğunu, müvekkili aleyhine hükmedilen nafaka ve tazminatları kabul etmediklerini ve miktarlarının fahiş olduğunu beyanla; kusur belirlemesi, davacı yararına hükmedilen tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddî, manevî tazminat ve miktarları yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplanıp değerlendirildiği, delillerin takdirinde yanlışlık yapılmadığı, usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yerine getirildiği, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, boşanma veya ayrılık davası açılınca geçici önlemlerin re’sen alınmak zorunda olduğu, bu nedenle boşanma davasının açıldığı günden, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihe kadar davacı yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinde, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, paranın alım gücü, günün ekonomik koşulları, davacının ihtiyaçları ve hakkaniyet ilkesi birlikte değerlendirildiğinde, hükmedilen nafakanın miktarında, herhangi bir geliri ve malvarlığının bulunmayan, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği anlaşılan ve boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olmayan davacı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinde, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, paranın alım gücü, günün ekonomik koşulları, davacının zorunlu ihtiyaçları, tarafların yaşları, evliliğin süresi ve hakkaniyet ilkesi birlikte değerlendirildiğinde, hükmedilen nafakanın miktarı ve ödeme biçiminde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda daha ziyade veya eşit kusurlu olmadığı anlaşılan, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen, en azından eşinin maddî desteğini yitiren davacı yararına maddî tazminat takdir edilmesinde, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri ile tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, evliliğin süresi, mevcut ya da beklenen menfaatlerin kapsamı ve hakkaniyet kuralları birlikte değerlendirildiğinde, takdir edilen tazminatın miktarı ve ödeme biçiminde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda daha ziyade veya eşit kusurlu olmadığı anlaşılan, bu olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına manevî tazminat takdir edilmesinde, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri ile tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, tazminata esas olan fiilin ağırlığı, evliliğin süresi ve hakkaniyet kuralları birlikte değerlendirildiğinde, takdir edilen tazminatın miktarında, herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesi ile davalı erkek vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı erkek vekili, davacının müvekkilini affetmiş olduğunu, evlilik birliğinde davacının kusurlu olduğunu, müvekkili aleyhine hükmedilen nafaka ve tazminatları kabul etmediklerini ve miktarlarının fahiş olduğunu, kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu beyanla; kusur belirlemesi, davacı yararına hükmedilen tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddî, manevî tazminat ve miktarları yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacı kadın tarafından açılan boşanma davasında erkeğin zina eyleminin ispatlanıp ispatlanmadığı, davacı kadın tarafından davalı erkeğin eyleminin affedilip affedilmediği, davacı kadın yararına tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddî ve manevî tazminat verilmesi şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği, miktarlarının uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi, 6 ncı maddesi, 161 inci maddesi, 169 uncu, 174 üncü ve 175 inci maddesi. 6100 sayılı Kanun’un 190 ıncı ve 194 üncü maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 inci maddesinin birinci fıkrası ve 371 inci maddesi. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50 nci ve 51 inci maddesi.
Değerlendirme
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen …, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı erkek vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas | : 2008/695 |
Karar | : 2008/710 |
Tarih | : 26.11.2008 |
Taraflar arasındaki “boşanma, maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A… … Aile Mahkemesince boşanma davasının kabulüne, maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, manevi tazminat davasının reddine dair verilen 23.03.2007 gün ve 2006/318 E., 2007/329 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 15.04.2008 gün ve 2007/12410 E., 2008/5373 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı tanık beyanlarında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiş olup, davacı kadından aktarılan olaylar boşanmaya esas alınamaz.
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava boşanma, maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, tarafların 1972 yılında evlendiğini, davalının kavgacı ve geçimsiz bir yapısı olduğunu, davacının çalışırken maaşını emekli olduktan sonra da emekli aylığını elinden aldığını, eline çok az bir para vererek onunla geçinmesini istediğini, tarafların uzun zaman önce birbirlerinden koptuğunu, iki yabancı insan gibi ayrı odalarda yaşamaya başladıklarını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına, davacı lehine 10.000 YTL maddi, 5.000 YTL manevi tazminat takdirine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tarafların 34 yıllık evlilikleri boyunca davalının eşini üzecek herhangi bir kötü davranışının olmadığını, davacının iddialarının asılsız olduğunu, evin geçimine yönelik her türlü ihtiyacın ortak kararlarla gerçekleştirildiğini, son üç buçuk yıldır davacının kendi maaşını kendisinin aldığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin boşanma davasının kabulüne, maddi tazminat davasının kısmen kabulüne ve manevi tazminat davasının reddine dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, mahkemece “uzun yıllar eşinin aşırı hesaplı ve cimrilik ölçüsündeki tutumluluğuna dayanmak zorunda kalan kadının, ekonomik ve sosyal alanda özgür ve rahat yaşamak ve ekonomik şiddetten kurtulmak için açtığı davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, direnme kararı yerindedir.
Ne var ki davalı vekilinin sair temyiz nedenleri özel dairece incelenmemiş olduğundan, dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için 2.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 26.11.2008 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Taraflar 28.08.1972 tarihinde evlenmişlerdir. Boşanma davası, davacı tarafından 03.04.2006 tarihinde açılmıştır. Yani 34 yıl sonra.
Dosyada dinlenilen davacı tanıkları davacının emekli olmadan önce birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarıdır. Sadece bir tanesi davacının kardeşidir. Mesai arkadaşları olan tanıklar davalının davacıya harçlık vermediğini veya az verdiğini, davacının arkadaşlarına çay dahi söyleyemediğini, davacının istediği gibi para harcayamadığını bildirmişler, davacının kardeşi olan şahit ise tarafların devamlı tartıştıklarını uyum sağlayamadıklarını, çocuk bir kase yoğurt yedi diye, davalının müdahale ettiğini, bu yüzden tartıştıklarını, 7 yıl önce davalının davacıya ben senden fazla maaş alıyorum. Senin maaşın kadar bütçeye katkıda bulunacağım dediğini açıklamışlardır.
Davacı 1995 yılında emekli olmuştur. Kardeşi dışındaki şahitler mesai arkadaşlarıdır. Ailece görüşmemektedirler. Ve davacıdan duyduklarını aktarmaktadırlar. Yeni müşahhas bir olay ortaya koymamışlardır. Taraflar 1995 yılından bu tarafa 11 yıl daha beraber yaşamak suretiyle önceki olaylarda birbirlerini affetmişlerdir. Davacının kardeşi olan şahit ise davacının, çocuğa bir kase yoğurt yedirmesi nedeniyle tarafların tartıştıklarını söylemiştir. Nüfus kaydında tarafların bir çocuğu olduğu anlaşılmaktadır. Bu çocuk 1974 doğumludur. Davanın açıldığı tarihte 32 yaşındadır. Yoğurdu annesi çocukken yedirdiğine göre 2 yaşında yedirse aradan 30 yıl geçmiştir. Davalının bütçeye eşit miktarda para koyacağını bildiren şahit, davalının bunu uygulayıp uygulamadığını açıklamamaktadır. Odaların ayrılmasının davalıdan kaynaklandığını da söylememektedir. Yani davalıya kusur izafe etmemiştir.
Tüm şahitlerin dile getirmek istedikleri husus, davalının cimrilik derecesine varan tutumudur. Davalı onlara göre öyle cimridir ki eşine çay ısmarlayacak kadar para dahi vermemektedir. Aynı cimri davalı, Ankara’da bir daire almış, ½ payını eşinin üzerine tapuda tescil ettirmiştir. Davalı şahıs o kadar cimridir ki aldığı yazlık dairenin ve otomobilinde ½ hissesini şahit beyanlarından anlaşıldığı gibi, eşi adına tescil ettirmiştir.
Gerek davacı ve gerekse davalı memurdur. Yaptıkları tasarruf ile yukarda açıklanan daireler ile otomobili almışlardır. Ankara’daki evde müştereken oturuyorlar, yazlığa beraber gidip kalıyorlar, otomobili de birlikte kullanıyorlar. Davacı bir defasında yıllar önce tansiyon ve böbrek rahatsızlığı nedeniyle hastaneye giderken davalı otomobil ile götürmemiş, davacı hastaneye dolmuş ile gitmek zorunda kalmış, tabi ki eşini hastaneye kendisi götürse iyi olurdu şahit ne için götürmediğini veya götüremediğini açıklamıyor. Bu olay üzerinden de 3-4 yıl geçti diyor. Yeni bir olay söylemiyor.
Emekli olan iki küçük memur çalıştıkları dönemde yaptıkları tasarruflar ile ev, yazlık ve otomobil sahibi olmuşlardır.
Ankara’da kendi evlerinde oturmaktadırlar. Eğer bu evi yaptıkları tasarruf ile almamış olsalardı. Ayda asgari 500 YTL kirada oturmak zorunda kalacaklardı. Yani emekli maaşlarının yarısını ev kirası vereceklerdi. Kalan para ile zor geçineceklerdi. Tutumlu olmalarını yadırgamak ve bunu boşanma sebebi saymak mümkün mü? Tabii ki değil.
Şahitler yeni bir olay ortaya koymadıkları gibi, eski olan ve geçimsizlik sebebi kabul edilmesi mümkün olmayan olaylardan bahsetmişlerdir. Özel Dairenin yerleşmiş içtihatlarına göre eski olaylarda taraflar birbirlerini affetmişlerdir. Zira uzun yıllar yine birlikte yaşamışlardır.
Boşanmaya karar verilebilmesi için; evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılması gerekir (TMK.nun 166/1.mad.). Anlatılan nedenlerle evlilik birliği temelinden sarsılmadığı gibi, hatta hiç sarsılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ve Özel Dairenin yerleşmiş kararları da göz önünde tutularak çoğunluğun boşanma yönündeki görüşüne katılamıyorum.