Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

İstanbul’da Malpraktis Avukatı: Tıbbi Hatalarda Hukuki Temsil

İstanbul Malpraktis ve Sağlık Hukuku Avukatı

Sağlık hizmetlerinin her geçen gün daha karmaşık hale gelmesi ve hasta haklarının önem kazanmasıyla birlikte, malpraktis ve sağlık hukuku alanında uzmanlaşmış avukatlara olan ihtiyaç artmaktadır. İstanbul’da malpraktis davaları, hem özel hastanelerde hem de kamu kurumlarında yaşanan tıbbi uygulama hatalarına ilişkin hukuki süreçleri kapsamaktadır. İstanbul bölgesi için Malpraktis avukatı, sağlık personelinin tıbbi hataları ve bunların sonucunda ortaya çıkan zarar ve mağduriyetlerin giderilmesi konularında hizmet vermektedir.

 

Malpraktis Nedir?

Malpraktis Kavramının Tanımı ve Kapsamı

Malpraktis, İngilizce “malpractice” sözcüğünden gelen ve tıbbi uygulama hatası anlamına gelen bir terimdir. Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde, “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulanması” olarak tanımlanmıştır. Halk arasında “doktor hatası” olarak da bilinen bu kavram, son yıllarda daha geniş yorumlanmakta ve tıp bilimindeki güncel tedavi yöntemlerinin ya da gelişmelerin takip edilmediği durumları da kapsamaktadır.

Malpraktis sadece doktorların değil, tüm sağlık çalışanlarının mesleki uygulamalarında ortaya çıkabilecek hataları kapsar. Bu hatalar, tanı aşamasında, tedavi sürecinde veya bakım hizmetleri sırasında meydana gelebilir. Özellikle şu durumlarda malpraktisin varlığından söz edilebilir:

  • Yanlış veya gecikmiş teşhis
  • Yanlış tedavi uygulaması
  • Gerekli konsültasyonların yapılmaması
  • Tıbbi girişim sırasında yapılan hatalar
  • Hasta takibinde yetersizlik
  • Hastanın aydınlatılmış onamının alınmaması
  • Tıbbi kayıt tutmada eksiklik veya hata

Malpraktis, hastada maddi veya manevi zararın ortaya çıkmasına neden olabilir ve bu durum, hekimin veya sağlık kuruluşunun hukuki ve cezai sorumluluğunu doğurabilir. Bu tür karmaşık davalarda en iyi sağlık avukatı ile çalışmak, mağduriyetinizin giderilmesi için önemli bir adımdır.

Malpraktis ve Komplikasyon Arasındaki Farklar

Tıbbi müdahaleler sırasında meydana gelen her olumsuz sonuç, malpraktis olarak değerlendirilmemelidir. Komplikasyon, tıbbın doğası gereği ortaya çıkabilen ve öngörülebilir ancak önlenemez riskler olarak tanımlanır. Malpraktis ile komplikasyon arasındaki ayrım, tazminat taleplerinin ve açılacak davaların niteliğini belirlemede büyük önem taşır.

Komplikasyon, hekimin her türlü özeni göstermesine ve tıbbi müdahalenin tüm hukuka uygunluk şartlarına riayet etmesine rağmen ortaya çıkabilen istenmeyen sonuçlardır. Komplikasyonun varlığı halinde, hekim hem hukuki (tazminat) hem de cezai sorumluluktan kurtulabilir.

Malpraktis ve komplikasyon arasındaki temel farklar şunlardır:

  • Önlenebilirlik: Malpraktis önlenebilir hatalardan kaynaklanırken, komplikasyonlar gerekli tüm tedbirler alınsa bile ortaya çıkabilir.
  • Hekim kusuru: Malpraktiste hekimin kusuru söz konusuyken, komplikasyonda hekim kusuru bulunmaz.
  • Tıp standartlarına uygunluk: Malpraktiste tıp bilimi standartlarına uygun olmayan bir uygulama varken, komplikasyonda tıbbi standartlara uygun bir uygulama mevcuttur.

Ancak bazı durumlarda komplikasyon halinin malpraktise dönüşmesi mümkündür:

  1. Komplikasyonun zamanında fark edilmemesi
  2. Komplikasyon fark edilmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmaması
  3. Önlem alınmasına rağmen yerleşmiş standart tıbbi girişimde bulunulmaması
  4. Hasta komplikasyonlar hakkında aydınlatılmamış olması

Bu gibi durumların tespiti ve hukuki süreçlerin yönetilmesi için bir İstanbul’daki bir Sağlık Hukuku Avukatı size profesyonel destek sağlayabilir.

Türk Hukukunda Malpraktis Kavramı

Türk hukuk sisteminde malpraktis kavramı, doğrudan bu terim kullanılarak düzenlenmemiştir. Ancak malpraktis davaları, Türk Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Hasta Hakları Yönetmeliği gibi çeşitli mevzuat hükümleri çerçevesinde ele alınmaktadır.

Hekimlerin ve sağlık personelinin malpraktisten kaynaklanan sorumluluğu, çalıştıkları kurumun niteliğine göre farklılık gösterir:

  • Özel hastanelerde veya özel muayenehanelerde çalışan hekimlerin tıbbi hatalarından kaynaklanan davalar, adli yargıda görülür ve genellikle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında Tüketici Mahkemelerinde açılır.
  • Kamu hastanelerinde meydana gelen malpraktis olaylarında ise, hekim bir kamu görevlisi olduğundan, dava idari yargıda “tam yargı davası” olarak açılır. Anayasa’nın 129/5 maddesi ve 657 sayılı Kanun’un 13. maddesi gereğince, kamu görevlisi hekimlere doğrudan tazminat davası açılamamaktadır.

Türk yargı sisteminde malpraktis davalarında, bilirkişi raporları büyük önem taşımaktadır. Tıbbi bir uygulamanın hata içerip içermediği, Adli Tıp Kurumu, Yüksek Sağlık Şurası veya üniversitelerin ilgili anabilim dallarından alınan bilirkişi raporları doğrultusunda belirlenir.

Malpraktis davalarında ispat yükü genellikle hastadadır. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, özellikle aydınlatılmış onam alınmadığının ispatı durumunda, ispat yükü tersine dönerek hekime veya sağlık kuruluşuna geçebilmektedir.

Türk hukukunda malpraktis davaları, maddi tazminat, manevi tazminat ve ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı taleplerini içerebilir. Ayrıca, hekimin tıbbi hatasının niteliğine göre taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarından dolayı ceza soruşturması ve kovuşturması da gündeme gelebilir. Bu süreçlerde sağlık konusunda uzman avukat rehberliğinde ilerlemek, haklarınızın etkin biçimde korunmasını sağlar.

 

Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluk Şartları

Bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi ve malpraktis iddialarından korunabilmesi için belirli şartları taşıması gerekir. Bu şartların eksikliği, müdahalenin hukuka aykırı olmasına ve hekimin sorumluluğuna yol açabilir.

Tıbbi Müdahalenin Yetkin Sağlık Personeli Tarafından Yapılması

Tıbbi müdahalelerin hukuka uygun sayılabilmesinin ilk şartı, müdahalenin yetkili sağlık personeli tarafından gerçekleştirilmesidir. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 25. maddesi, diploması olmadığı halde hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınan kişilerin cezalandırılacağını düzenlemektedir.

Yetkinlik şartı kapsamında dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Tıbbi müdahale, ilgili alanda eğitim almış ve yetki belgesine sahip sağlık personeli tarafından gerçekleştirilmelidir.
  • Her sağlık personeli kendi uzmanlık ve yetki alanı içinde müdahalede bulunmalıdır.
  • Acil durumlar dışında, büyük ameliyatların uzmanlık belgesi olan bir hekim ile beraber diğer bir hekim tarafından yapılması zorunludur.
  • Tabipler ve diş tabipleri dışındaki sağlık meslek mensupları doğrudan teşhiste bulunamaz, tedavi planlayamaz ve reçete yazamaz.

Yetkin olmayan kişilerce gerçekleştirilen tıbbi müdahaleler sonucunda ortaya çıkan zararlar, malpraktis kapsamında değerlendirilir ve hem hukuki hem de cezai sorumluluk doğurur.

Hastanın Aydınlatılmış Onamı (Bilgilendirilmiş Rıza)

Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun en temel şartlarından biri, hastanın aydınlatılmış onamının alınmasıdır. Anayasa’nın 17. maddesi “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz” hükmünü içermektedir.

Aydınlatılmış onam iki temel unsurdan oluşur:

  1. Bilgilendirme: Hastaya yapılacak tıbbi müdahalenin amacı, niteliği, sonuçları ve riskleri hakkında önceden uygun bilgilerin verilmesi.
  2. Rıza: Hastanın tıbbi müdahaleyi özgür iradesiyle ve bilgilendirilmiş olarak kabul etmesi.

Aydınlatma kapsamında hastaya şu bilgiler verilmelidir:

  • Tıbbi müdahalenin konusu ve içeriği
  • Müdahalenin riskleri, yararları ve başarı şansı
  • Olası yan etkiler
  • Tedavinin kabul edilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek sonuçlar
  • Tedavinin alternatifleri ve bunların risk ve yararları

Aydınlatmanın usulü şu şekilde olmalıdır:

  • Bilgi, sade ve anlaşılır şekilde verilmelidir
  • Hastanın sosyal ve kültürel düzeyi dikkate alınmalıdır
  • Acil durumlar dışında, bilgilendirme için makul süre tanınmalıdır
  • Hasta hem yazılı form hem de sözlü olarak bilgilendirilmelidir

Rıza ehliyeti konusunda:

  • Küçük veya kısıtlı hastalar için veli veya vasi izni gereklidir
  • Veli/vasi rızasının yeterli olduğu hallerde dahi, küçük veya kısıtlı hastanın da görüşü alınmalıdır
  • Acil durumlarda hastanın rızası alınamıyorsa, hayati tehlike varsa müdahale yapılabilir

Aydınlatılmış onamın alınmaması veya usulüne uygun alınmaması, tıbbi müdahalenin hukuka aykırı sayılmasına yol açar ve bu durum malpraktis davalarının temelini oluşturabilir. Bu konuda hasta haklarınızı korumak için İstanbul’da deneyimli bir sağlık avukatı ile çalışmanız büyük önem taşır.

 

Tıp Biliminin Verilerine Göre Gerekli ve Bunlara Uygun Tıbbi Müdahale

Tıbbi müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için üçüncü şart, müdahalenin tıp biliminin verilerine göre gerekli olması ve tıbbi standartlara uygun şekilde gerçekleştirilmesidir.

Bir tıbbi müdahalenin tıp biliminin verilerine uygun sayılabilmesi için:

  • Müdahale, tıbben endike olmalıdır (tıbbi açıdan gerekli olmalıdır)
  • Uygulanan tanı ve tedavi yöntemleri, güncel tıp bilgisine ve standartlarına uygun olmalıdır
  • Hekim, hastanın durumunu düzenli olarak takip etmeli ve gerektiğinde tedaviyi değiştirmelidir
  • Tıbbi müdahale, hastaya fayda sağlama amacı taşımalıdır
  • Müdahale, orantılılık ilkesine uygun olmalıdır (beklenen fayda, olası risklerden daha yüksek olmalıdır)

Tıp biliminin verilerine uygun olmayan müdahaleler, malpraktis olarak değerlendirilir. Örneğin:

  • Bilimsel geçerliliği olmayan alternatif tedavi yöntemleri uygulanması
  • Tıbbi endikasyon olmadan gereksiz müdahalede bulunulması
  • Güncel tıp standartlarına uymayan tedavi yöntemlerinin kullanılması
  • Hastanın durumu için uygun olmayan ilaçların reçete edilmesi

 

Malpraktis Davalarında Hukuki Sorumluluk

Hekimin Özen Borcu

Hekimin hukuki sorumluluğunun temelinde, özen borcu yer almaktadır. Hekim, hekimlik faaliyetini icra ederken normal bir hekimden beklenen özeni göstermek mecburiyetindedir. Bu özen, hekimlik faaliyetinin tüm aşamalarında (tanı, tedavi, bakım, kontrol) devam eder.

Özen yükümlülüğünün kapsamı şunları içerir:

  • Hastaya gerekli ihtimamı göstermek
  • Doğru tanı ve tedavi yöntemi ile hekimlik faaliyetini gerçekleştirmek
  • Oluşabilecek risklere karşı gerekli tedbirleri almak
  • Tıbbi kayıtları düzgün tutmak
  • Gerektiğinde konsültasyon istemek
  • Hastanın tedavi sonrası takibini yapmak

Gösterilecek özenin derecesi, hekimin uzmanlık seviyesine göre değişir. Bir uzman hekimden göstermesi beklenen özen düzeyi, pratisyen hekimden beklenen özen düzeyinden daha yüksektir.

Özen borcunun ihlali, malpraktis davalarında kusur unsurunu oluşturur ve hekimin tazminat sorumluluğuna yol açar. Örneğin:

  • Operasyon esnasında hastanın vücudunda yabancı cisim unutulması
  • Sağlık koşullarına aykırı bir ortamda müdahalede bulunulması
  • Hasta kayıtlarının eksik tutulması
  • Gerekli tetkiklerin yapılmaması
  • Kontrendike (uygulanmaması gereken) bir ilacın verilmesi

Hasta ve Hekim Arasındaki Hukuki İlişkinin Niteliği

Malpraktis davalarında hukuki sorumluluğun belirlenmesinde, hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişkinin niteliği önemli rol oynar. Bu ilişkinin niteliği, taraflar arasındaki sözleşme türüne ve hekimin çalışma biçimine göre değişir.

Bağımsız çalışan hekim ile hasta arasındaki ilişki:

  • Genellikle vekalet sözleşmesi niteliğindedir
  • Hekim, sonuç değil özen borcu altındadır
  • Hukuki sorumluluk, Türk Borçlar Kanunu‘ndaki vekalet hükümlerine göre belirlenir
  • Hekimin kusurlu davranışı sonucu oluşan zarardan doğrudan sorumluluğu vardır

Estetik ameliyatlar gibi belirli durumlarda:

  • İlişki eser sözleşmesi olarak değerlendirilebilir
  • Hekim, belirli bir sonucu taahhüt eder
  • Sorumluluk, Türk Borçlar Kanunu’ndaki eser sözleşmesi hükümlerine göre belirlenir

Özel hastanede çalışan hekim durumunda:

  • Hasta ile hekim arasında doğrudan bir sözleşme ilişkisi bulunmaz
  • Hasta ile özel hastane arasında “hasta kabul sözleşmesi” kurulur
  • Hekim, hastanenin ifa yardımcısı konumundadır
  • Hastane, hekimin eylemlerinden kusursuz sorumludur

Kamu hastanesinde çalışan hekim durumunda:

  • Hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisi yoktur
  • İlişki, idare hukuku kapsamında değerlendirilir
  • Hasta, kamu hizmetinden yararlanan konumundadır
  • Hekim, kamu görevlisi sıfatıyla hareket eder
  • Tazminat davaları idareye karşı açılır

Özel Hastaneler ve Kamu Hastanelerinde Sorumluluk

Malpraktis davalarında sorumluluk rejimi, tıbbi müdahalenin gerçekleştiği sağlık kuruluşunun niteliğine göre farklılık gösterir.

Özel hastanelerde sorumluluk:

  • Özel hastaneler, kendilerinde çalışan hekimlerin ve diğer sağlık personelinin eylemlerinden kusursuz sorumludur
  • Sorumluluk, hasta ile hastane arasındaki hasta kabul sözleşmesine dayanır
  • Hasta, hem hastaneye hem de hekime karşı dava açabilir
  • Tazminat talepleri adli yargıda (genellikle tüketici mahkemelerinde) görülür
  • Kusur sorumluluğu ile birlikte organizasyon sorumluluğu da söz konusudur
  • Özel hastane, ödediği tazminat için kusurlu personele rücu edebilir

Kamu hastanelerinde sorumluluk:

  • Kamu hastanelerinde meydana gelen zararlardan dolayı idare sorumludur
  • Sorumluluk, hizmet kusuru esasına dayanır
  • Hasta, doğrudan hekime karşı dava açamaz (Anayasa m.129/5 ve 657 sayılı Kanun m.13)
  • Tazminat davaları idari yargıda (tam yargı davası olarak) görülür
  • İdare, ödediği tazminat için kusurlu personele rücu edebilir
  • Rücu davası, adli yargıda görülür

Vakıf üniversitesi hastanelerinde sorumluluk:

  • Yükseköğretim Kanunu gereği, bu hastanelere karşı da idari yargıda dava açılır
  • Ancak burada çalışan hekimler 657 sayılı Kanuna tabi olmadığından, onlara karşı doğrudan adli yargıda dava açılabilir

Estetik Operasyonlarda Hukuki Sorumluluk

Estetik operasyonlar, malpraktis davaları açısından özel bir kategori oluşturur. Bu tür müdahalelerde, hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki genellikle eser sözleşmesi olarak nitelendirilir.

Estetik operasyonlarda hukuki sorumluluğun özellikleri:

  • Hekim, hastaya belirli bir sonucu taahhüt eder (örneğin, belirli bir burun şekli)
  • Taahhüt edilen sonuca ulaşılamaması halinde, hekim sözleşmeye aykırılık nedeniyle sorumlu olur
  • Estetik müdahalelerde aydınlatma yükümlülüğü daha da geniş kapsamlıdır
  • Estetik operasyonlar tıbbi endikasyon olmadan da yapılabildiğinden, risklere ilişkin bilgilendirme daha detaylı olmalıdır
  • Komplikasyon savunması, estetik operasyonlarda daha sınırlı kabul edilir

Estetik operasyonlarda sık görülen malpraktis türleri:

  • Yanlış teknik veya prosedür uygulanması
  • Yetersiz ön bilgilendirme
  • Sterilizasyon eksiklikleri
  • Hatalı anestezi uygulaması
  • Yanlış veya eksik tıbbi değerlendirme
  • Sonuçların doğal olmaması
  • Kalıcı izlerin oluşması
  • Uygun olmayan dolgu veya malzeme kullanımı
  • Hatalı tedavi sonrası bakım

Estetik operasyonlarda, müdahalenin zorunlu olmaması ve genellikle tıbbi bir endikasyona dayanmaması sebebiyle, malpraktis davalarında hekimin sorumluluğu daha yüksek standartlarda değerlendirilmektedir.

 

Malpraktis Davalarında Usul

Malpraktis davalarının başarılı bir şekilde yürütülmesi, uzmanlık ve deneyim gerektirir. İstanbul’da sağlık konusunda uzman avukat ile çalışmak, davadaki başarı şansınızı artırır. Malpraktis davalarında usule ilişkin bilmeniz gereken önemli hususlar vardır.

Görevli ve Yetkili Mahkemeler

Malpraktis davalarında görevli ve yetkili mahkemeler, davanın açıldığı tarafın niteliğine ve davanın hukuki dayanağına göre değişir.

Görevli mahkemeler:

  • Özel hastanelere ve özel muayenehanelerde çalışan hekimlere karşı açılan malpraktis davaları, adli yargı kapsamında değerlendirilir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereğince, bu davalar genellikle Tüketici Mahkemelerinde görülür.
  • Kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin malpraktis eylemlerinden dolayı açılan davalar, idari yargı kapsamında değerlendirilir. Bu davalar, İdare Mahkemelerinde tam yargı davası olarak görülür.
  • Üniversite hastaneleri (devlet veya vakıf) aleyhine açılan davalar da Yükseköğretim Kanunu’ndaki düzenleme gereği İdare Mahkemelerinin görev alanına girer.
  • Hekimin mesleki sorumluluk sigortasına dayanılarak açılan davalar, Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülür.

Yetkili mahkemeler:

  • Genel yetki kuralı gereğince, davalının (hekim veya hastanenin) yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
  • Haksız fiil esasına dayanan malpraktis davalarında, haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yer veya zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
  • Sözleşmeye dayalı malpraktis davalarında, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi de yetkilidir.
  • Tüketici davalarında, tüketicinin (hastanın) yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
  • Belirli bir miktar altındaki uyuşmazlıklarda (2025 yılı için 149.000 TL), öncelikle İlçe veya İl Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru zorunluluğu vardır.

Zorunlu Arabuluculuk Süreci

Malpraktis davalarında, mahkeme huzurunda dava açmadan önce sağlıkta zorunlu arabuluculuk kapsamında arabuluculuk sürecine başvuru zorunludur. Bu süreç, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na eklenen hükümlerle düzenlenmiştir.

Arabuluculuk sürecinin özellikleri:

  • Arabuluculuğa başvurmadan açılan davalarda, dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilir.
  • Arabuluculuk süreci, tarafların karşılıklı görüşmeleri ve bir arabulucu eşliğinde uyuşmazlığı çözmeye çalışmaları esasına dayanır.
  • Süreç gizlilik ilkesi çerçevesinde yürütülür ve tarafların arabuluculuk sürecinde yaptıkları beyanlar, daha sonra açılacak davalarda delil olarak kullanılamaz.
  • Arabuluculuk süreci üç hafta içinde tamamlanır, zorunlu hallerde en fazla bir hafta uzatılabilir.
  • Taraflar anlaşırsa, arabuluculuk anlaşma belgesi düzenlenir ve bu belge ilam niteliğinde kabul edilir.
  • Taraflar anlaşamazsa, arabulucu tarafından anlaşmazlık tutanağı düzenlenir ve bu tutanakla mahkemeye başvuru yapılabilir.

Malpraktis davalarında arabuluculuk sürecinin önemi:

  • Malpraktis davalarının uzun sürmesi ve mahkemelerin bu konuda yeterince uzmanlaşmamış olması, arabuluculuk sürecini daha önemli hale getirmektedir.
  • Arabuluculuk sürecinde taraflar, daha hızlı ve daha az maliyetle uyuşmazlığı çözebilme imkanına sahiptir.
  • Hasta, arabuluculuk sürecine avukatıyla birlikte katılmalıdır. Aksi takdirde, hukuki bilgi eksikliğinden dolayı dezavantajlı duruma düşebilir.
  • Arabuluculuk anlaşması kesin hüküm niteliğindedir ve daha sonra aynı konuda dava açılamaz.
  • Anlaşma sonucunda belirlenen tazminatın ödenmemesi halinde, ilamlı icra takibi başlatılabilir.

İspat Yükü ve Deliller

Malpraktis davalarında ispat yükü genel olarak davacı tarafta, yani hastadadır. Ancak bazı özel durumlarda ispat yükü yer değiştirebilir.

İspat yüküne ilişkin temel ilkeler:

  • Hasta, tıbbi müdahalenin hatalı olduğunu, bu hata nedeniyle zarar gördüğünü ve hata ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğunu ispatlamalıdır.
  • Hekim ise, tıbbi müdahalenin tıp biliminin gereklerine uygun olduğunu, ortaya çıkan zararın komplikasyon olduğunu veya kendi kusuru olmadığını ispatlamaya çalışır.
  • Aydınlatılmış onam konusunda ispat yükü hekimdedir. Hekim, hastayı gerektiği gibi aydınlattığını ve rızasını aldığını ispatlamak zorundadır.
  • Özel hastane ile hasta arasındaki ilişkide, hastane organizasyon kusurlarından dolayı kusursuz sorumludur ve kurtuluş kanıtı getiremez.

Malpraktis davalarında kullanılan deliller:

  • Hasta dosyası ve tıbbi kayıtlar: Teşhis, tedavi süreci, uygulanan işlemler, ilaçlar vb. bilgileri içeren belge ve kayıtlar
  • Aydınlatılmış onam formları: Hastanın bilgilendirildiğini ve rıza verdiğini gösteren belgeler
  • Epikriz raporu: Hastanın tanı, tedavi ve takip sürecini özetleyen çıkış raporu
  • Görüntüleme sonuçları: MR, tomografi, ultrason, röntgen gibi tetkik sonuçları
  • Laboratuvar sonuçları: Kan, idrar vb. tahlil sonuçları
  • Tanık beyanları: Hastanın yakınları, diğer hastalar veya sağlık personelinin beyanları
  • Uzman görüşleri: Konuyla ilgili uzman hekimlerin yazılı görüşleri
  • Bilirkişi raporları: Mahkeme tarafından atanan bilirkişilerin hazırladığı raporlar

Malpraktis davalarında delillerin zamanında ve eksiksiz toplanması büyük önem taşır. Özellikle tıbbi kayıtların eksik veya hatalı tutulmuş olması, ispat sürecini zorlaştırabilir. Bu nedenle, davanızın en başından itibaren İstanbul’daki en iyi avukat büroları delil toplama ve koruma sürecinde size yardımcı olacaktır.

Bilirkişi İncelemesi

Malpraktis davalarında bilirkişi incelemesi, davanın sonucunu büyük ölçüde belirleyen en önemli unsurdur. Tıbbi konulardaki teknik bilgi mahkemeler tarafından bilinemeyeceğinden, uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulması zorunludur.

Bilirkişi incelemesinin özellikleri:

  • Bilirkişiler, Yüksek Sağlık Şurası, Adli Tıp Kurumu, üniversitelerin anabilim dalları veya bilirkişi listesindeki doktorlar arasından seçilir.
  • Bilirkişiler, tıbbi müdahalenin standart uygulamalara uygun olup olmadığını, hekim veya hastanenin kusurlu davranıp davranmadığını ve kusur varsa kusur oranını belirler.
  • Bilirkişi raporu, hakimi bağlayıcı değildir ancak pratikte mahkeme kararları genellikle bilirkişi raporları doğrultusunda verilmektedir.
  • Taraflar, bilirkişi raporuna itiraz edebilir ve mahkemeden yeni bir bilirkişi incelemesi talep edebilir.
  • Hekimin tıbbi müdahalesinin komplikasyon mu yoksa malpraktis mi olduğu da genellikle bilirkişi raporlarıyla tespit edilir.

Bilirkişi incelemesinde dikkat edilen hususlar:

  • Tıbbi müdahalenin yapıldığı tarihteki tıp biliminin kabul ettiği standartlar nelerdir?
  • Hekim, bu standartlara uygun davranmış mıdır?
  • Oluşan zarar, öngörülebilir ve önlenebilir miydi?
  • Hekim, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmiş midir?
  • Ortaya çıkan olumsuz sonuç, komplikasyon mu yoksa malpraktis mi?
  • Hekim ve/veya hastanenin kusur oranı nedir?

Bilirkişi raporlarının hazırlanmasında tarafsızlık ve objektiflik büyük önem taşır. Rapora itiraz edilmesi durumunda, mahkeme farklı bilirkişilerden veya Adli Tıp Kurumu’ndan yeni bir rapor talep edebilir. Bu süreçte İstanbul’da en iyi sağlık avukatı ve büroları ile çalışmak, bilirkişi raporlarının değerlendirilmesi ve gerektiğinde itiraz edilmesi aşamalarında kritik öneme sahiptir.

 

Tazminat Talepleri

Malpraktis davalarında temel amaç, sağlık hizmetinden kaynaklanan zararın tazmin edilmesidir. Malpraktis davası için İstanbul bölgesindeki avukatlar, tıbbi uygulama hatası nedeniyle hastanın uğradığı çeşitli zararların giderilmesi için farklı tazminat türleri talep edebilir.

Maddi Tazminat

Maddi tazminat, malpraktis sonucu hastanın malvarlığında meydana gelen eksilmelerin giderilmesini amaçlar. Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi gereğince, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişi, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Malpraktis davalarında talep edilebilecek maddi tazminat kalemleri şunlardır:

  • Tedavi giderleri: Hatalı tıbbi müdahale sonucu ortaya çıkan zararın giderilmesi için yapılan tüm sağlık harcamaları (ameliyat, ilaç, fizik tedavi, protez vb.)
  • Bakım giderleri: Hastanın başkasının bakımına muhtaç hale gelmesi durumunda yapılan bakım masrafları
  • İş gücü kaybı: Hastanın çalışma gücünün azalması veya tamamen kaybetmesi nedeniyle uğradığı kazanç kaybı
  • Kazanç kaybı: Hastanın tedavi sürecinde çalışamaması nedeniyle elde edemediği gelir
  • Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar: Hastanın mesleki kariyerinin olumsuz etkilenmesi nedeniyle gelecekte elde edemeyeceği kazançlar

Maddi tazminat talep edilirken dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Tazminat miktarı somut delillerle desteklenmelidir (faturalar, raporlar, gelir belgeleri vb.)
  • Kusur oranı, tazminat miktarının belirlenmesinde önemli bir faktördür
  • Talep edilen tazminat, gerçek zararı aşamaz (zenginleşme aracı olamaz)
  • Zarar ile tıbbi hata arasında illiyet bağı bulunmalıdır
  • Maddi tazminat hesaplaması genellikle aktüerya hesapları ile yapılır

Manevi Tazminat

Manevi tazminat, malpraktis sonucu hastanın kişilik haklarının ihlali nedeniyle duyduğu acı, elem ve ızdırabın giderilmesini amaçlar. Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi, bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda manevi tazminat talep edilebileceğini düzenlemiştir.

Manevi tazminat talebinin koşulları:

  • Hekimin hukuka aykırı bir fiili bulunmalıdır
  • Hekimin fiili ile hasta arasında illiyet bağı olmalıdır
  • Hasta, manevi zarara uğramış olmalıdır
  • Hekimin fiilinde kusur bulunmalıdır

Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınan faktörler:

  • Hastanın uğradığı zararın ağırlığı
  • Hekimin kusur oranı
  • Hastanın yaşı ve cinsiyeti
  • Zararın hastanın sosyal ve mesleki yaşamına etkisi
  • Kalıcı sakatlık durumu
  • Olayın gelişme şekli ve özellikleri
  • Tarafların ekonomik durumu (hakkaniyete uygun bir miktar belirlenmesi için)

Manevi tazminat talebinde bulunabilecek kişiler:

  • Doğrudan zarar gören hasta
  • Hastanın ölümü halinde yakınları (eş, çocuklar, anne-baba)
  • Ağır bedensel zarar durumunda da hasta yakınları (özel koşullarda)

Manevi tazminat, malpraktis davalarında caydırıcılık fonksiyonu da taşımaktadır ve hekimlerin daha dikkatli davranmasını teşvik eder.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten yoksun kalma tazminatı, malpraktis sonucu hastanın ölmesi nedeniyle onun desteğinden yoksun kalan kişilerin uğradığı zararın giderilmesini amaçlar. Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi, ölüm halinde destekten yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları kayıpları isteyebileceklerini düzenlemiştir.

Destekten yoksun kalma tazminatının koşulları:

  • Malpraktis sonucu ölüm meydana gelmiş olmalıdır
  • Ölen kişi, tazminat talep eden kişilere fiilen ve düzenli olarak destek olmalıdır
  • Tazminat talep eden kişiler, ölen kişinin desteğine muhtaç olmalıdır
  • Destek ilişkisinin gelecekte de devam edeceği varsayılabilmelidir

Destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kişiler:

  • Ölen hastanın eşi
  • Çocukları (ergin oluncaya veya eğitimlerini tamamlayıncaya kadar)
  • Anne-babası (desteğe muhtaç olmaları koşuluyla)
  • Ölen kişinin bakıp gözettiği diğer kişiler (fiili destek ilişkisi varsa)

Tazminat miktarının hesaplanmasında dikkate alınan faktörler:

  • Ölen kişinin gelir durumu
  • Destekten yoksun kalanların sayısı ve ihtiyaçları
  • Ölen kişinin muhtemel yaşam süresi
  • Destekten yoksun kalanların muhtemel yaşam süreleri
  • Destek ilişkisinin tahmini süresi
  • Kusur oranı
  • Hesaplamada aktüerya yöntemleri kullanılır

Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, destekten yoksun kalanların ekonomik geleceğini güvence altına almak ve ölüm olmasaydı sağlanacak desteğin ekonomik karşılığını temin etmektir.

 

Malpraktis Davalarında Zamanaşımı

Zamanaşımı, bir hakkın belirli bir süre kullanılmaması nedeniyle dava edilebilme niteliğini kaybetmesi anlamına gelir. Malpraktis davalarında zamanaşımı süreleri, davanın açıldığı mahkemeye ve davanın hukuki dayanağına göre değişiklik gösterir.

Özel Hastanelerde Zamanaşımı

Özel hastanelerde veya özel muayenehanelerde gerçekleşen malpraktis vakalarında uygulanacak zamanaşımı süreleri, davanın hukuki dayanağına göre değişir.

Vekalet sözleşmesine dayanan malpraktis davalarında:

  • Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır
  • Bu süre, zararın ve sorumlusunun öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlar
  • Her durumda, fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar

Eser sözleşmesine dayanan malpraktis davalarında (özellikle estetik operasyonlar):

  • Türk Borçlar Kanunu’nun 478. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır
  • Bu süre, eserin teslim alındığı (müdahalenin tamamlandığı) tarihten itibaren işlemeye başlar

Haksız fiil esasına dayanan malpraktis davalarında:

  • Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl içinde dava açılmalıdır
  • Ancak, haksız fiil aynı zamanda ceza gerektiren bir fiil ise ve ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse, bu süre uygulanır

Ağır kusur halinde:

  • Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanır

Kamu Hastanelerinde Zamanaşımı

Kamu hastanelerinde meydana gelen malpraktis vakalarında, idari yargıda dava açılacağından, İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri uygulanır.

Kamu hastanelerinde zamanaşımı süresi:

  • İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca, zararın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren 5 yıl içinde idareye başvurulmalıdır
  • İdareye yapılan başvurunun reddi veya reddedilmiş sayılması halinde, bu işlemin tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava açılmalıdır
  • İdare başvuruya 30 gün içinde cevap vermezse, başvuru reddedilmiş sayılır ve 60 günlük dava açma süresi işlemeye başlar

Kamu hastanelerinde zamanaşımında dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Zamanaşımı süresi, zararın öğrenildiği tarihten itibaren başlar (örneğin, bir rapor ile malpraktisin tespit edildiği tarih)
  • İdareye başvuru, dava açmadan önce zorunlu bir aşamadır
  • Ceza zamanaşımı süreleri, idari tazminat davaları için uygulanmaz

Ceza Davası İle İlişkisi

Malpraktis eyleminin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde, hukuk davasında uygulanacak zamanaşımı süresi ile ceza davası arasında bir ilişki kurulabilir.

Ceza davası ile malpraktis tazminat davası arasındaki zamanaşımı ilişkisi:

  • Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine göre, zarara neden olan fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve ceza kanununda daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse, hukuk davasında da bu uzun süre uygulanır
  • Örneğin, taksirle ölüme neden olma suçunda ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olduğundan, bu tür bir malpraktis vakasında tazminat davası da 15 yıllık zamanaşımına tabi olur
  • Bu uzun zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için, fiilin yalnızca suç tipine uygun olması yeterlidir; failin cezalandırılmış olması gerekmez
  • Ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için, fiilin objektif olarak suç teşkil etmesi yeterlidir

Ceza davası ile ilgili dikkat edilmesi gereken diğer hususlar:

  • Ceza zamanaşımı süreleri, yalnızca haksız fiil temeline dayanan tazminat davalarında uygulanır; sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan davalarda uygulanmaz
  • Ceza zamanaşımı, kamu hastanelerine karşı açılan idari davalarda uygulanmaz
  • Ceza zamanaşımı süreleri, Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinde düzenlenmiştir

Ceza zamanaşımı süreleri, yalnızca haksız fiil temeline dayanan tazminat davalarında uygulanır; sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan davalarda uygulanmaz. Ceza zamanaşımı, kamu hastanelerine karşı açılan idari davalarda uygulanmaz. Ceza zamanaşımı süreleri, Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinde düzenlenmiştir. Bu karmaşık yasal süreçlerde doğru yönlendirme için İstanbul’daki bir Sağlık Hukuku Avukatı size destek olabilir.

 

Malpraktis Davalarında Cezai Sorumluluk

Malpraktis, hukuki sorumluluğun yanı sıra cezai sorumluluğu da doğurabilir. Deneyimli bir sağlık avukatı, bir hekimin tıbbi müdahale sırasındaki hatasının, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen bazı suçların oluşmasına neden olup olmadığını değerlendirebilir.

Taksirle Yaralama ve Öldürme Suçları

Malpraktis sonucu hastanın yaralanması veya ölmesi durumunda, hekim taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçlarından sorumlu tutulabilir.

Taksirle yaralama (TCK m. 89):

  • Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır
  • Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
    • Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
    • Vücudunda kemik kırılmasına,
    • Konuşmasında sürekli zorluğa,
    • Yüzünde sabit ize,
    • Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
    • Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olmuşsa, ceza artırılır
  • Taksirle yaralanma, mağdurun;
    • İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
    • Duyularından veya organlarından birinin işlevini yitirmesine,
    • Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerini kaybetmesine,
    • Yüzünün sürekli değişikliğine,
    • Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine neden olmuşsa, ceza daha da artırılır
  • Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak, bilinçli taksir halinde veya suçun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olması durumunda, şikayet aranmaz

Taksirle öldürme (TCK m. 85):

  • Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
  • Fiil, birden fazla insanın ölümüne veya bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuşsa, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır

Taksirli suçlarda önemli noktalar:

  • Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun yasal tanımındaki neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir
  • Bilinçli taksir, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde söz konusu olur ve ceza artırılır
  • Hekimler genellikle basit taksir ile sorumlu tutulur, bilinçli taksir nadiren uygulanır
  • Cezanın belirlenmesinde, failin kusuru göz önünde bulundurulur

İlliyet Bağı

Malpraktis davalarında cezai sorumluluğun doğabilmesi için, hekimin eylemi ile hastanın uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağının bulunması gerekir.

İlliyet bağının önemi:

  • İlliyet bağı, hekimin fiili ile zarar arasındaki sebep-sonuç ilişkisidir
  • İlliyet bağının kesilmesi veya bulunmaması halinde, hekim cezai sorumluluktan kurtulabilir
  • Hekimin tıbbi müdahalesi olmasaydı bile aynı zarar meydana gelecek idiyse, illiyet bağı kurulamaz

İlliyet bağını kesen veya zayıflatan faktörler:

  • Mücbir sebep: Öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan doğal afet, savaş gibi olaylar
  • Zarar görenin kusuru: Hastanın tedavi önerilerine uymaması, randevulara gelmemesi gibi
  • Üçüncü kişinin kusuru: Başka bir sağlık personelinin hatası
  • Hastalığın doğal seyri: Zararın, hastalığın normal seyrinden kaynaklanması

İlliyet bağının ispatı:

  • Malpraktis davalarında illiyet bağının ispatı genellikle bilirkişi raporları ile yapılır
  • Bilirkişiler, tıbbi müdahale olmasaydı hastanın durumunun ne olacağını değerlendirir
  • Yüksek olasılık ilkesi esas alınır: Zarar ile eylem arasında yüksek derecede olasılık bulunmalıdır

İhmal Suretiyle Görevi Kötüye Kullanma Suçu

Kamu görevlisi hekimlerin malpraktis eylemleri, bazı durumlarda ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu (TCK m. 257/2) kapsamında değerlendirilebilir.

İhmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunun unsurları:

  • Failin kamu görevlisi olması gerekir (özel hastanelerde çalışan hekimler bu suçun faili olamaz)
  • Görevin ihmal edilmesi veya geciktirilmesi söz konusu olmalıdır
  • Bu ihmal nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunmalı ya da kişilere haksız kazanç sağlanmalıdır
  • Suçun cezası üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır

İhmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunun malpraktis davalarındaki yeri:

  • Taksirle yaralama veya öldürme suçlarında illiyet bağı kurulamadığı durumlarda, kamu görevlisi hekimin eylemi yine de hukuka aykırı ise bu suç gündeme gelebilir
  • Örneğin, acil servise başvuran bir hastaya gerekli tıbbi müdahalede bulunmayan veya geciktiren hekim, hastanın durumunun ağırlaşması ile kendi eylemi arasında illiyet bağı kurulamasa bile, bu suçtan sorumlu tutulabilir
  • Bu suç, yalnızca kamu hastanelerinde çalışan hekimler için söz konusu olabilir

Önemli ayrımlar:

  • Taksirle yaralama/öldürme suçlarında cezalandırılmak istenen netice hastanın zarar görmesi veya ölmesidir
  • İhmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunda ise cezalandırılmak istenen netice hekimin görevini ihmal etmesidir
  • Bu suç, tali (ikincil) nitelikte bir suçtur; öncelikle taksirle yaralama/öldürme suçunun koşulları araştırılır

 

Malpraktis Davalarında Sık Sorulan Sorular

Malpraktis davaları, tıbbi ve hukuki boyutlarıyla karmaşık süreçler içerir. Bu alanda İstanbul’da hukuki yardım arayan kişilerin en çok merak ettiği ve sık sorduğu bazı sorular bulunmaktadır. Bu sorulara verilecek yanıtlar, malpraktis dava sürecine başlamadan önce gerçekçi beklentilerin oluşması ve doğru kararların alınması açısından önem taşır.

Malpraktis Davaları Ne Kadar Sürer?

İstanbul’da malpraktis davalarının süresi, davanın niteliğine, karmaşıklığına, tarafların tutumuna ve yargı sisteminin iş yüküne bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Genel olarak ise malpraktis davaları, diğer dava türlerine göre daha uzun sürebilmektedir.

Malpraktis davalarının süresini etkileyen faktörler:

  • Dava öncesi zorunlu arabuluculuk süreci yaklaşık 1-2 ay sürer.
  • Dava dilekçesinin hazırlanması ve açılması ile mahkemenin ilk duruşma gününü belirlemesi arasında genellikle 2-3 ay geçer.
  • Delillerin toplanması ve özellikle tıbbi kayıtların temini zaman alabilir.
  • Bilirkişi incelemesi süreci, dava süresini önemli ölçüde uzatabilir. Bilirkişi raporu hazırlanması için genellikle 3-6 ay gibi bir süre gerekebilir.
  • Bilirkişi raporlarına itirazlar ve yeni bilirkişi tayini, süreci daha da uzatabilir.
  • Duruşmalar arasındaki sürelerin uzunluğu (mahkemelerin iş yoğunluğuna göre 3-6 ay olabilir).
  • Tarafların delil toplanması taleplerinin süreci etkilemesi.
  • Bekletici mesele yapılan ceza davalarının sonuçlarının beklenmesi.

Ortalama olarak, İstanbul’da bir malpraktis davası:

  • İlk derece mahkemesinde yaklaşık 2-3 yıl
  • İstinaf incelemesinde 6 ay – 1 yıl
  • Temyiz incelemesinde 1-2 yıl sürebilmektedir.

Adalet Bakanlığı’nın uygulamaya koyduğu hedef süre kapsamında malpraktis davalarının 300 gün içerisinde bitirilmesi hedeflenmiş olsa da uygulamada bu sürelerin aşıldığı görülmektedir. İstanbul’da deneyimli bir malpraktis avukatının davayı takip etmesi, işlemlerin hızlanmasına ve sürecin olabildiğince kısalmasına katkı sağlayabilir.

Malpraktis Davası Masrafları Ne Kadardır?

Malpraktis davalarının masrafları, davanın türüne, niteliğine, talep edilen tazminat miktarına ve izlenecek hukuki yollara göre değişkenlik gösterir. Bu masraflar genel olarak şu kalemlerden oluşur:

Arabuluculuk aşamasındaki masraflar:

  • Arabuluculuk başvurusu ücrete tabi değildir.
  • Ancak arabulucuya ödenecek ücret ve belge fotokopi giderleri söz konusu olabilir.

Dava açılması aşamasındaki masraflar:

  • Başvuru harcı: Dava açılırken ödenmesi gereken harçtır. Tüketici mahkemelerinde görülen davalar için harç muafiyeti bulunabilir.
  • Nispi harç: Talep edilen tazminat miktarı üzerinden hesaplanan oransal harçtır. İdare mahkemelerinde açılan tam yargı davalarında da nispi harç ödenir.
  • Vekalet ücreti: Avukata ödenecek ücret, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dikkate alınarak belirlenir. Bu ücret, davanın karmaşıklığına, süresine ve talep edilen tazminat miktarına göre değişebilir.
  • Bilirkişi ücreti: Mahkeme tarafından atanan bilirkişilere ödenecek ücretlerdir. Malpraktis davalarında genellikle birden fazla bilirkişi atanır ve her biri için ayrı ücret ödenir.
  • Keşif giderleri: Gerektiğinde mahkemenin keşif yapması durumunda ödenmesi gereken giderlerdir.
  • Tebligat masrafları: Dava sürecinde yapılacak tebligatlar için ödenen giderlerdir.
  • Tanık giderleri: Tanıkların mahkemeye getirilmesi ve dinlenmesi ile ilgili giderlerdir.
  • Uzman görüş ücreti: Tarafların kendi inisiyatifleriyle aldıkları uzman görüşleri için ödedikleri ücretlerdir.

Davayı kazanan taraf, yaptığı masrafları karşı tarafa yükletme hakkına sahiptir. Örneğin, davacı hasta davayı kazanırsa, ödediği harçlar, bilirkişi ücretleri ve vekalet ücreti davalı tarafından kendisine ödenecektir. Bu nedenle, dava sonucunda kazanılan tazminat miktarı, dava masraflarını da içerecek şekilde hesaplanır.

Malpraktis Davalarında Kazanma Şansı Nedir?

Malpraktis davalarında kazanma şansı, her davanın kendine özgü koşullarına, mevcut delillere, tıbbi hatanın niteliğine ve bilirkişi değerlendirmelerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Kesin bir yüzde vermek mümkün olmamakla birlikte, bazı faktörler kazanma şansını doğrudan etkiler:

Kazanma şansını artıran faktörler:

  • Açık ve belgelenebilir tıbbi hata varlığı (örneğin, ameliyatta unutulan cerrahi alet)
  • Ciddi ve kalıcı zarar oluşması (örneğin, sakatlık, organ kaybı veya ölüm)
  • Aydınlatılmış onamın hiç alınmamış veya eksik alınmış olması
  • Tıbbi kayıtların düzgün tutulmaması veya sonradan değiştirildiğine dair kanıt bulunması
  • Tıbbi standartlardan belirgin sapma olduğunun uzman raporlarıyla tespit edilmesi
  • Benzer olaylarda oturmuş yargı içtihatlarının bulunması
  • Deneyimli bir malpraktis avukatı ile çalışılması

Kazanma şansını azaltan faktörler:

  • Tıbbi müdahalenin bilinen bir komplikasyon olduğunun kabul edilmesi
  • Hasta kayıtlarının düzenli tutulmuş olması
  • Aydınlatılmış onamın usulüne uygun alınmış olması
  • İlliyet bağının kurulamaması (tıbbi hata ile zarar arasında nedensellik ilişkisinin ispatlanamaması)
  • Hastanın tedavi sürecinde kendi kusurunun bulunması
  • Tıbbi zorunluluk halinin varlığı
  • Alternatif tedavi yönteminin bulunmaması

İstanbul’da malpraktis davalarında genel kazanma oranları hakkında resmi bir istatistik bulunmamakla birlikte, hukuk pratiğinde bu davaların yarısına yakınının hasta lehine sonuçlandığı tahmin edilmektedir. Ancak, iyi hazırlanmış ve güçlü delillerle desteklenen davalarda bu oran daha yüksek olabilir.

Bir malpraktis davasında başarı şansının değerlendirilmesi, mutlaka İstanbul bölgesinde malpraktis konusunda uzman bir avukat tarafından yapılmalıdır. Avukat, mevcut tıbbi kayıtları, uzman görüşlerini ve benzer davalardaki emsal kararları inceleyerek, müvekkiline gerçekçi bir değerlendirme sunabilir. Bu değerlendirme, dava açmak yerine arabuluculuk yoluyla uzlaşmanın daha avantajlı olabileceği durumların tespiti açısından da önemlidir.

Malpraktis davalarında kazanma şansını artırmak için, olayın hemen akabinde delillerin toplanmaya başlanması, tüm tıbbi kayıtların temin edilmesi ve mümkünse bağımsız uzman görüşlerinin alınması önemlidir. Ayrıca, zamanaşımı sürelerinin kaçırılmamasına da dikkat edilmelidir. Tüm bu süreçlerde profesyonel destek almanız için İstanbul’da en iyi avukatlar ve hukuk büroları size yardımcı olacaktır

 

Sağlık Hukuku Alanında Yanınızdayız

Soylu Hukuk Bürosu olarak İstanbul genelinde malpraktis ve sağlık hukuku davalarında müvekkillerimize özel çözümler sunuyoruz. İstanbul malpraktis avukatı olarak, sağlık hukuku alanındaki bilgi birikimimiz ve uzmanlığımızla, tıbbi hata mağdurlarının yasal haklarını korumak ve adil tazminatı elde etmeleri için titizlikle çalışıyoruz.

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İstanbul Malpraktis ve Sağlık Hukuku Avukatı

Yazıyı paylaşın: