Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

Muhdesatın Aidiyeti Davası Yargıtay Kararı

Muhdesatın Aidiyeti Davası Yargıtay Kararları – Av. Ozan Soylu

Muhdesatın aidiyeti davalarına ilişkin Yargıtay kararları, bu dava türünün anlaşılması ve uygulanması açısından son derece önem taşır. Yargıtay’ın içtihatları, muhdesatın aidiyeti davalarının hangi durumlarda açılabileceği, nasıl inceleneceği ve ne tür sonuçlar doğuracağı konusunda yol gösterici niteliktedir.

Muhdesatın Hukuki Niteliğine İlişkin Yargıtay Kararları

Muhdesatın hukuki niteliği, Yargıtay kararlarında detaylı şekilde ele alınmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda (22.12.1995 tarih, 1994/1 E., 1995/3 K.) muhdesatın tanımı ve hukuki niteliği şöyle açıklanmıştır:

“Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, mütemmim cüz (bütünleyici parça) niteliğinde olup, geçici ve taşınabilir olmaması ve taşınmaza sıkı sıkıya bağlı bulunması gerektiğini söylemek de yanlış olmaz.”

Bu kararda Yargıtay, muhdesatın bütünleyici parça niteliğinde olduğunu vurgularken, bunun arazi mülkiyetinden ayrı bir mülkiyet hakkı doğurmayacağını da belirtmiştir. Bu husus, birçok Yargıtay kararında tekrarlanmaktadır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 08.01.2019 tarihli kararında (2016/10343 E., 2019/106 K.):

“Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK m.722, 724, 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatın taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.”

Yine aynı kararda Yargıtay, mülkiyet hakkı yerine muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilebileceğini şu şekilde açıklamıştır:

“Çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, muhdesatın aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir.”

Hukuki Yarar Konusundaki Yargıtay Kararları

Muhdesatın aidiyeti davası açılabilmesi için hukuki yararın varlığı şarttır. Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımı, davanın ancak belirli durumlarda açılabileceği yönündedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.10.2019 tarihli kararında (2017/8-1854 E., 2019/1096 K.) bu husus şöyle ifade edilmiştir:

“Tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (HMK m. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması, Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesi hükmünün uygulanma imkânının bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir…”

Bu kararda açıkça belirtildiği gibi, Yargıtay muhdesatın aidiyeti davasının açılabilmesi için:

  • Derdest bir ortaklığın giderilmesi davasının bulunması
  • Kentsel dönüşüm uygulamasının mevcut olması
  • Kamulaştırma işleminin yapılması
  • Kamulaştırma Kanunu m. 19’un uygulanma imkanının bulunması

gibi istisnaî durumların varlığını aramaktadır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 18.01.2018 tarihli kararında (2014/589 E. 2018/589 K.) ise hukuki yarar yokluğu durumunda dava açılamayacağı şu şekilde belirtilmiştir:

“Somut olayda, davaya konu taşınmaz hakkında açılmış bulunan Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/207-550 numaralı ortaklığın giderilmesi davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup ilgili mahkeme hükmü 01.12.2015 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiş bulunduğu, derdest izale-yi şuyu davası bulunmadığı için davacının tespit davası açmasında güncel hukuki yararının bulunduğundan söz edilemez. Mahkemece hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine (HMK mad. 115) karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esası incelenerek kabul kararı verilmesi doğru görülmemiştir.”

İspat Konusundaki Yargıtay Kararları

Muhdesatın davacı tarafından yapıldığının ispatı konusunda Yargıtay, her türlü delille ispatın mümkün olduğunu kabul etmektedir. Özellikle tanık beyanları bu tür davalarda önemli bir delil teşkil etmektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2020 tarihli kararında (2016/10573 E., 2020/140 K.):

“Muhdesatın kim tarafından, hangi gelir ile kimin adına ve hesabına, ne zaman ve ne şekilde yaptırıldığına dair detaylı hususların tespiti yapılması gerekmektedir. Tanık dinlenilmeden, bilirkişi beyanı esas alınarak hüküm tesis edilmiştir. Davacı, dava dilekçesinde tanık isimlerini de bildirmiştir, keşif incelemesi esnasında tanıkların davetiye ile keşif yerine çağrılarak taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmesi gerekmektedir.”

Aynı şekilde, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 11.09.2014 tarihli kararında (2013/23317 E., 2014/15788 K.):

“Muhdesatın kim tarafından meydana getirildiğinin tespitine ilişkin davalarda iddiaları ispatlayan bir belge bulunmadığı takdirde tanık delili ve tarafların sunduğu diğer deliller değerlendirilmelidir.”

Ortaklığın Giderilmesi Davası ve Muhdesat İlişkisine Dair Kararlar

Ortaklığın giderilmesi davasında muhdesat iddiasının nasıl değerlendirileceği konusunda Yargıtay’ın yerleşik içtihatları mevcuttur.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 27.01.2021 tarihli kararında (2017/899 E., 2021/398 K.):

“Paydaşlığın (ortaklığın) satış suretiyle giderilmesine ilişkin davalarda taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçaların (muhdesat) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların (ortaklar) hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde o paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere HMK’nın 165. maddesi uyarınca uygun bir süre verilmelidir. Mahkemece verilen süre içerisinde dava açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, açılmadığı takdirde o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir.”

Bu içtihat, ortaklığın giderilmesi davasında muhdesat iddiasının ileri sürülmesi halinde izlenecek prosedürü açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda muhdesat iddiasının bekletici mesele yapılması gerekmektedir.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 15.09.2020 tarihli kararında (2020/2318 E., 2020/4982 K.):

“Öte yandan, paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç v.s. gibi bütünleyici parçalar (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği yüzdelik (%…) oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesi de bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.”

Bu karar, muhdesatın satış bedelinin nasıl paylaştırılacağını detaylı şekilde açıklamaktadır. Muhdesatın değeri ile arzın değeri ayrı ayrı tespit edilerek toplam değer içindeki oranları belirlenmekte ve satış bedeli bu oranlara göre dağıtılmaktadır.

Taşınır Yapılar ve Muhdesat Ayrımına İlişkin Kararlar

Yargıtay, muhdesat olarak kabul edilebilecek yapılar ile taşınır nitelikteki yapılar arasında ayrım yapmaktadır. Taşınır nitelikte olan yapılar muhdesat olarak kabul edilmemektedir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 23.01.2013 tarihli kararında (2012/7068 E., 2013/365 K.):

“Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan yerleşik görüşlere göre, davacı tarafından kendisine ait, olduğunu öne sürerek tespitini istediği tel örgülerin bütünleyici parça niteliğinde olmayıp her zaman için sökülüp götürülebilen ve taşınmazdan ayrılması mümkün olan eşya (teferruat) niteliğinde olduğu, bu nitelikteki eşyalar yönünden muhtesat aidiyeti davası açılamayacağı göz önünde bulundurulmamıştır…”

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 28.01.2016 tarihli kararında (2014/16267 E., 2016/1489 K.):

“Kendisine aidiyetinin tespitini istediği açık seranın temelsiz, iskeleti çelik profilden oluşturulmuş yay çatılı, kapalı seranın da çelik profilden oluşturulmuş, yanları cam örülü, çatısı plastik örtülü olduğu ve menkul eşya niteliğinde oldukları anlaşılmaktadır. Davacının muhtesat niteliğinde olmadığı belirlenen açık ve kapalı seralara yönelik isteminin hukuki yarar yokluğu sebebiyle dinlenmesi mümkün değildir.”

Bu kararlarda açıkça görüldüğü üzere, kolayca sökülebilecek, taşınabilecek nitelikteki yapılar muhdesat olarak kabul edilmemektedir.

Kadastro ve Muhdesat İlişkisine Dair Kararlar

Kadastro işlemleri ile muhdesat arasındaki ilişki de Yargıtay kararlarında ele alınmıştır. Özellikle kadastro tespitinden sonra yapılan muhdesatlara ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 19.10.2011 tarihli kararında (2011/5462 E., 2011/6167 K.):

“Taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığı, kadastro tespiti sırasında çay yatağı olarak tescil harici bırakıldığı gözetildiğinde muhtesatların kadastro tespitinden sonra yapıldığı anlaşıldığından somut olayda 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 19. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı ve mülkiyetin tespiti istenemeyeceği kuşkusuzdur…”

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’nin 06.10.2017 tarihli kararında (2015/17030 E., 2017/6174 K.):

“Dava, kadastro öncesi hukuki nedene dayanılarak açılmış olduğuna göre davacının hukuki yararının bulunması için ortaklığın giderilmesi veya kamulaştırma davası açılmış olmasına gerek bulunmamaktadır. Ne var ki; dava konusu 109 ada 4 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağı 06.11.1986 tarihinde kesinleşmiş, dava 13.05.2014 tarihinde açılmıştır. Dolayısıyla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. Maddesi gereğince öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Mahkemece bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz olup…”

Bu kararlarda, kadastro tespitinden önce var olan muhdesatlar için kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılması gerektiği, bu süre geçtikten sonra açılan davaların reddedileceği vurgulanmaktadır.

Sebepsiz Zenginleşme ve Muhdesat İlişkisine Dair Kararlar

Muhdesatın aidiyeti davasının yanı sıra, muhdesat sahibinin sebepsiz zenginleşme davası da açabileceği Yargıtay kararlarında belirtilmektedir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 29.01.2013 tarihli kararında (2012/18071 E., 2013/1298 K.):

“Buna göre, davacının yaptığını iddia ettiği muhtesat (bina) bedelinden satış dosyasındaki payı dışında kalan imalat bedeli kadar davalıların (diğer hissedarların) zenginleştiği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, davacının taşınmazdan el çektirilmesi sebebiyle davalılar bu imalat bedeli kadar BK.’nın 61. maddesi (TBK.’nın 77. maddesi) gereğince sebepsiz zenginleşmiştir.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.01.1983 tarihli kararında (1979/4-1771 E., 1983/13 K.):

“Bu olayda, gerçi, ‘muhadesat’ yaklaşık otuz yıl önce yapılmıştır. Ne var ki, satım tarihine kadar davacı tarafça kullanıldığı ve yararlanıldığı için ekonomik açıdan bu kullanma ve yararlanmanın sürdüğü zaman boyunca davacı tarafın mal varlığında bir yoksullaşmanın oluştuğu düşünülemez. Davalı idarenin zenginleşmesi ise, gene ekonomik açıdan, ‘muhdesat’ın paraya dönüşüp yarı bedelin ona verildiği tarihte başlar. Her halde, muhdesatı kullanmamış ve yararlanmamış bulunan davalı idarenin daha önce zenginleştiği söylenemez. Hemen belirtmekte yarar vardır ki, nedensiz zenginleşmede önemli olan malik olma ögesi olmayıp ekonomik anlamda zenginleşme ögesidir…”

Bu kararlarda, muhdesat sahibinin sebepsiz zenginleşme davası açabileceği ve zenginleşmenin ne zaman gerçekleştiği konusu açıklığa kavuşturulmaktadır.

Üçüncü Kişilere Ait Muhdesata İlişkin Kararlar

Muhdesatın paydaşlara değil üçüncü kişilere ait olması durumunda nasıl hareket edileceği de Yargıtay kararlarında ele alınmıştır.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 11.03.2002 tarihli kararında (2002/1416 E., 2002/1543 K.):

“Bütünleyici parçanın (muhdesat) arzın paydaşlarına değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etmek ve ona satış bedelinden pay vermek mümkün değildir.”

Bu kararda, üçüncü kişilere ait muhdesatların ortaklığın giderilmesi davasında nasıl değerlendirileceği açıklanmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

Yargıtay’ın muhdesatın aidiyeti davalarına ilişkin kararları incelendiğinde, bu dava türünün temel unsurları ve uygulanması konusunda şu sonuçlara varılabilir:

  1. Muhdesat, taşınmaz üzerinde kalıcı nitelikte bulunan, bütünleyici parça olarak kabul edilen ve asıl taşınmazdan ayrı düşünülemeyen yapı, tesis, ağaç gibi unsurlardır.
  2. Muhdesatın aidiyeti davası, ancak ortaklığın giderilmesi davası, kamulaştırma işlemi, kentsel dönüşüm uygulaması gibi istisnai durumlarda açılabilir ve açılabilmesi için davacının güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir.
  3. Muhdesatın aidiyeti davasında talep, muhdesatın mülkiyetinin değil, muhdesatın davacı tarafından yapıldığının tespitidir.
  4. Muhdesat iddiası, her türlü delille ispatlanabilir. Tanık beyanları, faturalar, yapım belgeleri gibi deliller bu kapsamda kullanılabilir.
  5. Ortaklığın giderilmesi davasında muhdesat iddiası ileri sürülmesi halinde, bu iddia bekletici mesele yapılmalıdır.
  6. Muhdesatın değeri, satış bedelinin paylaştırılmasında dikkate alınmalı ve muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibine verilmelidir.
  7. Kadastro tespitinden önce var olan muhdesatlar için kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmalıdır.

Yargıtay’ın bu konudaki kararları, muhdesatın aidiyeti davalarının açılması, yürütülmesi ve sonuçlandırılması açısından önemli yol göstericilerdir. Bu kararların ışığında, muhdesat iddiaları için doğru zamanda ve doğru şekilde dava açılması, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Muhdesatın Aidiyeti Davası Yargıtay Kararları

Yazıyı paylaşın: