Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

TBK’ya Göre Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat

Borçlar hukuku sistemimizde, sözleşme dışı sorumluluk kapsamında değerlendirilen haksız fiiller, kişilerin hukuka aykırı ve kusurlu davranışlarından kaynaklanan zararların giderilmesini amaçlar. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu, hem maddi hem de manevi zararların tazmini için temel dayanak oluşturur.

Bu yazımızda haksız fiil sorumluluğunun unsurları, sonuçları ve tazminat türleri ile zamanaşımı hükümlerini inceleyeceğiz.

 

Haksız Fiil Kavramı

Haksız fiil, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir fiiliyle başka bir kimseye zarar vermesi durumudur. Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde düzenlenen bu kavram, borç kaynakları arasında önemli bir yere sahiptir. Haksız fiil sorumluluğu, sözleşmeden doğan sorumluluğun aksine, önceden var olan bir hukuki ilişkiye dayanmayan, doğrudan zarar verici eylem sonucunda ortaya çıkan bir sorumluluk türüdür.

Haksız Fiil Sorumluluğunun Hukuki Niteliği

Haksız fiil sorumluluğu, temelinde kusur sorumluluğu esasına dayanmaktadır. Ancak modern hukuk sistemlerinde, teknolojik gelişmeler ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda kusursuz sorumluluk halleri de kabul edilmiştir. Haksız fiil sorumluluğunun asli amacı, zarar görenin zararının giderilmesi ve hukuki menfaatlerin korunmasıdır.

Türk Borçlar Kanunu’ndaki Düzenleme

Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiil sorumluluğu, ikinci ayrımda “Haksız Fiilden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 49. maddeden başlayarak genel hüküm niteliğinde olup, kusura dayanan sorumluluk ve kusursuz sorumluluk hallerini içermektedir.

Kanun, haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için 4 temel unsur öngörmüştür: hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve illiyet bağı. Bu unsurların her birinin varlığı, sorumluluğun doğması için zorunludur.

 

Haksız Fiilin Unsurları

1. Fiil (Hareket)

a. Olumlu Fiil

Olumlu fiil, kişinin aktif bir davranışta bulunarak gerçekleştirdiği eylemlerdir. Bu kapsamda iradi bir davranışla başkasına zarar verilmesi söz konusudur. Örneğin, bir kimsenin başkasının malına zarar vermesi, bir aracın başka bir araca çarpması veya bir kişinin diğer bir kişiyi yaralaması olumlu fiil niteliğindedir. Bu tür fiillerde zarar veren kişi, aktif bir şekilde hareket ederek hukuka aykırı bir sonucun doğmasına neden olmaktadır.

b. Olumsuz Fiil (İhmali Davranış)

Olumsuz fiil, kişinin yapması gereken bir davranışı yapmaması veya kaçınması gereken bir durumdan kaçınmaması şeklinde ortaya çıkar. Burada hareketsiz kalma söz konusudur. Örneğin, bir doktorun hastasını tedavi etmemesi, bir işverenin iş güvenliği önlemlerini almaması veya bir ev sahibinin binasının bakımını yapmaması olumsuz fiil kapsamında değerlendirilir.

Bu tür fiillerde zarar, yapılması gereken bir davranışın yapılmaması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Olumsuz fiilden söz edebilmek için kişinin hukuki yükümlülük altında olması ve bu yükümlülüğü yerine getirmemesi gerekmektedir.

 

2. Hukuka Aykırılık

a. Hukuka Aykırılık Kavramı

Hukuka aykırılık, kişinin davranışının hukuk düzeninin emredici normlarına ters düşmesi durumudur. Bu kavram, yazılı ve yazısız hukuk kurallarının ihlalini kapsar. Mutlak hakların (yaşam, vücut bütünlüğü, mülkiyet gibi) ihlali doğrudan hukuka aykırılık oluştururken, diğer hakların ihlalinde koruyucu bir normun varlığı aranır. Hukuka aykırılık değerlendirmesi yapılırken, fiilin gerçekleştiği andaki hukuki durum dikkate alınır.

b. Hukuka Uygunluk Sebepleri

b.1. Kanunun Verdiği Yetkinin Kullanılması

Bir kimsenin kanundan kaynaklanan yetkisini kullanması durumunda, bu yetki sınırları içinde kaldığı sürece fiil hukuka uygun sayılır. Örneğin, kolluk kuvvetlerinin görev yetkisi kapsamında yaptığı müdahaleler veya icra memurunun haciz işlemleri bu kapsamdadır.

b.2. Meşru Müdafaa

Kendisine veya başkasına yönelik haksız bir saldırıyı defetmek için yapılan savunma niteliğindeki fiiller, ölçülülük ilkesi çerçevesinde hukuka uygundur. Savunma fiili, saldırıyı defedecek ölçüde ve saldırı ile orantılı olmalıdır.

b.3. Zorunluluk Hali

Kendisini veya başkasını açık veya yakın bir tehlikeden korumak için başkasının malına zarar verilmesi durumudur. Bu durumda verilen zarar, kaçınılan tehlikeden daha büyük olmamalıdır. Zaruret hali olarak da bilinen bu durumda, kişi başka türlü hareket etme imkanına sahip olmamalıdır.

b.4. Zarar Görenin Rızası

Kişinin, kendisine verilecek zarara önceden açık veya örtülü rıza göstermesi durumunda, bu rıza çerçevesinde gerçekleşen fiiller hukuka uygun sayılır. Ancak rızanın hukuka ve ahlaka aykırı olmaması gerekir. Örneğin, tıbbi müdahalelerde hastanın rızası veya sportif faaliyetlerde sporcuların karşılıklı rızası bu kapsamda değerlendirilir.

 

3. Kusur

a. Kast

Kast, hukuka aykırı sonucun fail tarafından bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu durumda fail, davranışının hukuka aykırı sonuç doğuracağını bilmekte ve bu sonucu istemektedir. Doğrudan kastta fail, sonucu doğrudan arzularken, olası kastta sonucun gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen hareketine devam etmektedir. Zarar verme kastıyla hareket eden kişinin sorumluluğu, en ağır sorumluluk türünü oluşturur.

b. İhmal

İhmal, failin hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, bu sonucun meydana gelmemesi için gerekli özeni göstermemesidir. Ağır ihmal, ortalama bir kişinin göstereceği en basit dikkat ve özeni bile göstermemek iken, hafif ihmal çok dikkatli bir kişinin gösterebileceği özeni göstermemektir. İhmalin derecesi, tazminat miktarının belirlenmesinde önem taşır.

c. İstisnalar (Kusursuz Sorumluluk Halleri)

Kusursuz sorumluluk, failin kusuru olmasa bile sorumlu tutulabildiği hallerdir. Modern hukukta kabul edilen bu sorumluluk türü, tehlike sorumluluğu ve özen sorumluluğu olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin, motorlu taşıt işletenin sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan bulunduranın sorumluluğu gibi durumlar kusursuz sorumluluk halleridir. Bu hallerde zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için kusurunun varlığı aranmaz, sadece illiyet (nedensellik) bağının varlığı yeterlidir.

 

4. Zarar

a. Maddi Zarar

Maddi zarar, kişinin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalmayı ifade eder.

Bu zarar türü iki şekilde ortaya çıkar: Fiili zarar ve yoksun kalınan kar.

Fiili zarar, malvarlığının aktifinin azalması veya pasifinin artması şeklinde gerçekleşirken, yoksun kalınan kar, elde edilmesi kuvvetle muhtemel kazançların elde edilememesi durumudur.

Maddi zararın hesaplanmasında fark teorisi esas alınır: Zarar verici olay gerçekleşmeseydi malvarlığının bulunacağı durum ile olay sonrası durum arasındaki fark, zararı oluşturur.

b. Manevi Zarar

Manevi zarar, kişinin kişilik değerlerinde meydana gelen eksilmeyi ifade eder. Kişinin acı, elem ve ızdırap duyması, yaşama sevincinin azalması, hayat kalitesinin düşmesi gibi durumlar manevi zarar kapsamında değerlendirilir.

Manevi zararın giderilmesi için hükmedilen manevi tazminat, zarar görenin duyduğu acıyı bir nebze hafifletmeyi ve yaşam sevincini yeniden kazandırmayı amaçlar. TBK’nın 56. ve 58. maddeleri manevi tazminatı düzenlemektedir.

c. Yansıma Zararlar

Yansıma zararlar, doğrudan zarar gören kişi dışındaki üçüncü kişilerin uğradığı zararlardır. Örneğin, bir trafik kazasında yaralanan kişinin yakınlarının uğradığı maddi ve manevi zararlar veya kişinin ölümü nedeniyle desteğinden yoksun kalanların uğradığı zararlar bu kapsamdadır.

Destekten yoksun kalma tazminatı, yansıma zararların en tipik örneğidir. Bu tür zararlarda tazminat talep edilebilmesi için zarar ile haksız fiil arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.

 

5. İlliyet (Nedensellik) Bağı

a. İlliyet Bağı Kavramı

İlliyet bağı, meydana gelen zarar ile hukuka aykırı fiil arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eder. Türk hukukunda “uygun illiyet bağı teorisi” benimsenmiştir. Bu teoriye göre, hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine göre bir fiilin, meydana gelen türden bir sonucu doğurmaya elverişli olması gerekir.

İlliyet bağının varlığını ispat yükü zarar görene aittir. Örneğin, bir trafik kazasında meydana gelen yaralanma ile sürücünün dikkatsiz araç kullanması arasında uygun illiyet bağı vardır.

b. İlliyet Bağını Kesen Sebepler

b.1. Mücbir Sebep

Öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, dışsal kaynaklı olayları ifade eder. Deprem, sel, savaş gibi doğal afetler veya sosyal olaylar mücbir sebep olarak kabul edilir. Mücbir sebep durumunda zarar ile fiil arasındaki illiyet bağı kesildiğinden, fail sorumluluktan kurtulur.

b.2. Zarar Görenin Kusuru

Zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını kesebilir. Bu durumda zarar, zarar görenin kendi kusurundan kaynaklandığı için fail sorumluluktan kurtulur. Zarar görenin kusuru ağır değilse, bu durum tazminattan indirim sebebi olarak değerlendirilir.

b.3. Üçüncü Kişinin Kusuru

Üçüncü kişinin tam kusurlu olması ve bu kusurun zararın asıl sebebini oluşturması durumunda illiyet bağı kesilir. Örneğin, bir araç sürücüsünün tüm kurallara uygun davranmasına rağmen, yola aniden fırlayan bir yayayı yaralamak zorunda kalması durumunda, yayaya çarpan sürücünün sorumluluğu ortadan kalkar.

 

 

Haksız Fiil Sorumluluğunun Sonuçları

1. Maddi Tazminat

a. Maddi Tazminatın Hesaplanması

Maddi tazminatın hesaplanmasında temel amaç, zarar görenin malvarlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesidir. Hesaplama yapılırken denkleştirme ilkesi esas alınır. Bu ilkeye göre, zarar verici olay olmasaydı malvarlığının bulunacağı durum ile olay sonrası durum arasındaki fark hesaplanır. Tazminatın belirlenmesinde zararın gerçek miktarı, tarafların ekonomik durumu ve kusurun ağırlığı gibi faktörler göz önünde bulundurulur.

b. Maddi Tazminatın Kapsamı

b.1. Fiili Zararlar

Malvarlığında meydana gelen doğrudan azalmaları kapsar. Örneğin tedavi giderleri, tamir masrafları, çalışma gücünün kaybından doğan zararlar bu kapsamdadır. Fiili zararlar için tazminat talep edilebilmesi için zararın kesin olarak gerçekleşmiş olması gerekir.

b.2. Yoksun Kalınan Kar

Zarar verici olay olmasaydı elde edilecek olan kazançların elde edilememesi durumudur. Bu tür zararlarda, kazancın elde edilmesinin yüksek ihtimal olması gerekir. Örneğin, bir iş kazası nedeniyle çalışamayan kişinin kazanamadığı ücretler veya hasara uğrayan bir ticari aracın çalışamadığı süredeki kazanç kaybı bu kapsamdadır.

b.3. Gelecekte Ortaya Çıkacak Zararlar

Zarar verici olayın etkilerinin gelecekte de devam edeceği kesin veya kuvvetle muhtemel olan durumlarda, bu zararlar için de tazminat talep edilebilir. Örneğin, sürekli iş göremezlik durumunda gelecekteki kazanç kayıpları veya sürekli bakım gerektiren yaralanmalarda gelecekteki bakım giderleri bu kapsamda değerlendirilir.

 

2. Manevi Tazminat

a. Manevi Tazminatın Amacı

Manevi tazminat, kişilik haklarının ihlali sonucu duyulan acı, elem ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesini amaçlar. Bu tazminat türü bir telafi fonksiyonu görmekte olup, zarar görenin yaşama sevincini ve yaşam kalitesini yeniden kazanmasına yardımcı olmayı hedefler. Manevi tazminat bir ceza olmayıp, zarar görenin manevi varlığında meydana gelen eksilmenin tatmin edilmesi amacını taşır.

b. Manevi Tazminatın Belirlenmesi

b.1. Belirleme Kriterleri

Manevi tazminat miktarı belirlenirken, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, kusurun ağırlığı, olayın ağırlığı ve özelliği gibi kriterler göz önünde bulundurulur. Hakim, TBK’nın 56. ve 58. maddeleri çerçevesinde hakkaniyete uygun bir miktar belirler.

b.2. Belirleme Yöntemi

Manevi tazminat miktarı belirlenirken, zenginleşme aracı olmaması ve ceza niteliği taşımaması gözetilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, manevi tazminat miktarı belirlenirken hakkaniyet ilkesi esas alınır ve her somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılır.

b.3. Özel Durumlar

Bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınları da manevi tazminat talep edebilir. Bu durumda yakınların duyduğu acı ve yaşadığı üzüntü göz önünde bulundurularak tazminat miktarı belirlenir. Bununla birlikte, kişilik haklarının ihlali halinde de manevi tazminata hükmedilebilir.

 

 

Haksız Fiil ve Suç İlişkisi

1. Haksız Fiil ve Suç Arasındaki Farklar

a. Kavramsal Farklılıklar

Haksız fiil özel hukuk alanında düzenlenen bir kavram iken, suç, kamu hukuku alanında düzenlenir. Haksız fiilde amaç zararın tazmini iken, suçta amaç failin cezalandırılmasıdır. Her suç aynı zamanda haksız fiil oluştururken, her haksız fiil suç teşkil etmez. Örneğin, bir kimsenin başkasının malına zarar vermesi hem haksız fiil hem suç oluştururken, sözleşmeden doğan borcun ödenmemesi sadece haksız fiil niteliğindedir.

b. Yaptırım Farklılıkları

Haksız fiilde yaptırım tazminat iken, suçta yaptırım cezadır. Haksız fiilde zarar görenin zararının giderilmesi amaçlanırken, suçta toplumsal düzenin korunması ve failin ıslahı amaçlanır. Tazminat miktarı gerçek zararı aşamazken, ceza miktarı zarardan bağımsız olarak belirlenir.

 

2. Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesine Etkisi

a. Genel Prensip

TBK’nın 74. maddesine göre, hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin kararıyla bağlı değildir. Ancak bazı istisnai durumlarda ceza mahkemesi kararları hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinin maddi vakıa tespitleri, hukuk hakimi açısından kesin delil niteliğindedir.

b. İstisnai Durumlar

b.1. Beraat Kararları

Ceza mahkemesinin fiilin sanık tarafından işlenmediğine veya fiilin suç olmadığına dair beraat kararları hukuk hakimini bağlar. Ancak delil yetersizliğinden verilen beraat kararları bağlayıcı değildir.

b.2. Mahkumiyet Kararları

Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararları, fiilin hukuka aykırılığı konusunda hukuk hakimini bağlar. Ancak kusurun derecesi ve tazminat miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimi kendiliğinden karar verebilir.

 

Zamanaşımı

1. Genel Zamanaşımı Süreleri

a. İki Yıllık Süre

TBK’nın 72. maddesine göre, haksız fiilden doğan tazminat alacağı, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Bu süre, zararın ve failin öğrenildiği tarihten başlar. Zararın öğrenilmesi, zararın varlığının ve kapsamının öğrenilmesi anlamına gelir. Sürenin başlaması için hem zararın hem de failin öğrenilmesi gerekir.

b. On Yıllık Süre

Haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren her halde 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Bu süre, zararın ve failin öğrenilmesinden bağımsız olarak işlemeye başlar ve mutlak niteliktedir. On yıllık süre, hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak kabul edilmiştir.

2. Özel Durumlar

a. Ceza Zamanaşımının Uygulanması

Haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve ceza kanununda bu suç için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse, ceza zamanaşımı süresi tazminat talebi için de uygulanır. Bu durumda, hem iki yıllık hem de on yıllık süreler yerine ceza zamanaşımı süresi uygulanır.

b. Zamanaşımının Durması ve Kesilmesi

b.1. Zamanaşımının Durması

TBK’nın 153. maddesinde sayılan hallerde zamanaşımı durur. Örneğin, velayet devam ettiği sürece ana babanın çocuklarına karşı olan borçlarında, evlilik devam ettiği sürece eşlerin birbirlerine karşı olan borçlarında zamanaşımı işlemez.

b.2. Zamanaşımının Kesilmesi

Borçlunun borcu ikrar etmesi, alacaklının dava açması veya icra takibinde bulunması gibi hallerde zamanaşımı kesilir. Zamanaşımının kesilmesi halinde, yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar. Bu yeni süre, borç senede bağlanmış veya mahkeme kararına dayanmakta ise 10 yıldır.

 

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

TBK’ya Göre Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat

Yazıyı paylaşın: