Zina Davası 3. Kişiye Karşı Açılır mı? *2025 – Av. Ozan Soylu
Evlilik birliğinde eşler arasındaki temel yükümlülüklerden biri olan sadakat yükümlülüğü, hukukumuzda önemli bir yere sahiptir. Bu yükümlülük, eşlerin birbirlerine karşı duygusal ve cinsel anlamda sadık kalmasını gerektirir. Ancak günlük hayatta sıkça karşılaşılan sadakatsizlik durumlarında, aldatılan eşin hakları ve başvurabileceği hukuki yollar tartışma konusu olmaktadır.
Özellikle son yıllarda hukuk uygulamasında sıkça karşılaşılan sorular, “zina davasının üçüncü kişiye karşı açılır mı” ya da “eşimin beni aldattığı kadına dava açabilir miyim” sorusudur. Yazımızda bu soruları yanıtlamaya çalışacağız.
Zina Eyleminde Üçüncü Kişiye Karşı Manevi Tazminat Davası Açılabilir Mi?
Türk Medeni Kanunu Açısından Değerlendirme
Türk Medeni Kanunu‘nun 185. maddesi, evlilik birliğinin temel taşlarından biri olan sadakat yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu maddeye göre, evlilik birliğinin devamı süresince eşler birbirlerine sadık kalmak zorundadırlar. Burada “sadık kalma” ifadesi, yalnızca cinsel sadakati değil, aynı zamanda duygusal sadakati de kapsamaktadır.
Ancak burada cevaplanması gereken önemli bir soru karşımıza çıkmaktadır: Sadakat yükümlülüğü bir mutlak hak mıdır, yoksa nisbi hak mıdır? Bu ayrımı anlamak için günlük hayattan bir örnek verelim: Evinizin mülkiyeti bir mutlak haktır ve herkese karşı ileri sürülebilir. Ancak bir alacak hakkı nisbi bir haktır ve sadece borçluya karşı ileri sürülebilir.
Sadakat yükümlülüğü açısından baktığımızda, bu yükümlülük evlilik sözleşmesinden doğan ve sadece eşler arasında geçerli olan bir yükümlülüktür. Yani bir eş, sadakat yükümlülüğünü ancak diğer eşe karşı ileri sürebilir. Bu nedenle sadakat yükümlülüğü nisbi bir hak olarak kabul edilmektedir. Örneğin, bir eş aldatıldığında, sadakat yükümlülüğünün ihlalinden dolayı ancak diğer eşe karşı hak ileri sürebilir.
Bu nisbi hak niteliği, üçüncü kişilere karşı manevi tazminat davası açılıp açılamayacağı sorusunun cevabında belirleyici rol oynamaktadır. Çünkü üçüncü kişinin, eşler arasındaki sadakat yükümlülüğüne uymak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu kişi, evli bir kişiyle birlikte olduğunda ahlaki açıdan eleştirilebilir bir davranışta bulunmuş olsa da, hukuki açıdan eşler arasındaki sadakat yükümlülüğünün muhatabı değildir.
Türk Borçlar Kanunu Açısından Değerlendirme
Türk Borçlar Kanunu‘nun 49. maddesi, haksız fiil sorumluluğunun temel düzenlemesini içerir. Bu maddeye göre, bir kişi hukuka aykırı bir şekilde başka birine zarar verirse, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Peki, evli biriyle ilişki yaşayan üçüncü kişinin bu davranışı haksız fiil olarak değerlendirilebilir mi?
Bir davranışın haksız fiil sayılabilmesi için öncelikle hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırılık ise, ya bir mutlak hakkın ihlali ya da bir koruma normunun çiğnenmesi şeklinde ortaya çıkar.
Günlük hayattan bir örnek verelim: Birinin arabasına zarar vermek mutlak bir hakkı ihlal eder, trafik kurallarına uymamak ise bir koruma normunu çiğner.
Ancak evli biriyle ilişki yaşayan üçüncü kişinin davranışı, ne bir mutlak hakkı ihlal eder (çünkü sadakat yükümlülüğü nisbi bir haktır) ne de herhangi bir koruma normunu çiğner (çünkü günümüzde evli biriyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralı yoktur).
Yargıtay’ın Konuya Yaklaşımı
Yargıtay’ın zina nedeniyle üçüncü kişilerin sorumluluğuna ilişkin yaklaşımı zaman içinde önemli bir değişim göstermiştir. Bu değişimi anlamak için öncelikle ilk dönem kararlarına bakmamız gerekir.
İlk dönem kararlarında Yargıtay, özellikle de 2010 yılındaki Hukuk Genel Kurulu kararında, evlilik birliğini toplumun temeli olarak kabul etmiş ve bu birliğe yönelik her türlü müdahaleyi tazminat sebebi saymıştır.
Bu dönemde geliştirilen ve kamuoyunda “öteki kadın tazminatı” olarak bilinen yaklaşıma göre, evli bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişi, aldatılan eşin kişilik haklarına saldırıda bulunmuş sayılıyordu. Bu yaklaşımın temelinde, aile kurumunun özel olarak korunması gerektiği düşüncesi yatıyordu.
Ancak 2015 yılından sonra Yargıtay’ın bakış açısında önemli bir değişiklik meydana geldi. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, konuya daha farklı bir açıdan yaklaşmaya başladı. Yeni yaklaşıma göre, üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik bir saldırısı olmadıkça, salt evli biriyle birlikte olması tazminat sebebi sayılmamalıydı.
İçtihadı Birleştirme Kararı
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2018 yılında konuya son noktayı koyan önemli bir karar verdi. Bu karar, mahkemelerin farklı yaklaşımlarından kaynaklanan hukuki belirsizliği gidermek için alındı.
2018 tarihli kararda Yargıtay, “evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” hükmetti.
Kararın gerekçeleri üç temel noktaya dayanıyordu:
Birincisi, sadakat yükümlülüğü sadece eşler arasında geçerli olan bir yükümlülüktür ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.
İkincisi, üçüncü kişinin eylemi herhangi bir hukuk kuralını ihlal etmemektedir. Düşünün ki artık günümüzde zina bir suç olmaktan çıkarılmıştır.
Üçüncüsü, her ne kadar ahlaka aykırı bir davranış olsa da, üçüncü kişinin genellikle aldatılan eşe özellikle zarar verme amacı yoktur.
İstisnai Durumlar
İçtihadı birleştirme kararı, her ne kadar üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılamayacağını belirtse de, bazı özel durumlarda üçüncü kişinin sorumlu tutulabileceği istisnalar mevcuttur. Bu istisnaları örneklerle açıklayalım.
Birinci istisna, üçüncü kişinin özellikle ve kasten aldatılan eşe zarar verme amacıyla hareket etmesidir. Örneğin, iş yerinde bir çalışanın, müdürünü özellikle rahatsız etmek ve ona zarar vermek amacıyla onun eşiyle ilişki yaşaması bu duruma örnek gösterilebilir. Burada artık sadece bir duygusal ilişkiden değil, kasıtlı bir zarar verme amacından söz ediyoruz.
İkinci önemli istisna grubu, üçüncü kişinin diğer kişilik haklarını ihlal ettiği durumlardır. Düşünün ki üçüncü kişi, ilişkiyi yaşamanın ötesinde aldatılan eşin onurunu zedeleyici paylaşımlar yapıyor, onu küçük düşürüyor veya özel hayatına ilişkin bilgileri başkalarıyla paylaşıyor. Bu durumda artık zina eyleminden bağımsız, yeni bir hukuka aykırılık söz konusudur.
Üçüncü ve belki de en somut istisna, konut dokunulmazlığının ihlali ve özel hayatın gizliliğinin ihlalidir. Eğer üçüncü kişi, eşlerin ortak konutunda zina eylemini gerçekleştirirse, bu durum aldatılan eşin konut dokunulmazlığı hakkını ihlal eder. Bu durumu şöyle düşünebiliriz: Evinize izniniz olmadan giren birine karşı nasıl hukuki yollara başvurabiliyorsanız, ortak konutta gerçekleşen zina durumunda da üçüncü kişiye karşı benzer haklar kullanılabilir.
Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, bu istisnaların her birinin zina eyleminden bağımsız, ayrı bir hukuka aykırılık oluşturmasıdır. Yani burada tazminat sorumluluğu zinadan değil, bu diğer hukuka aykırı davranışlardan kaynaklanmaktadır. Bu ayrımı anlamak, hangi durumlarda dava açılabileceğini belirlemek açısından çok önemlidir.
Sonuç:
Zina davası 3. kişiye karşı açılır mı sorusunun yanıtı, 2018 tarihli içtihadı birleştirme kararıyla netleşmiştir. Salt zina eylemi nedeniyle üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılamaz, çünkü sadakat yükümlülüğü yalnızca eşler arasında geçerlidir. Ancak üçüncü kişi, kasten zarar verme amacı taşıyorsa, aldatılan eşin özel hayatını ihlal ediyorsa veya konut dokunulmazlığını ihlal ediyorsa, bu durumlar zinadan bağımsız olarak tazminat sorumluluğu doğar.
İlgilinizi Çekebilir:
1 – Zina Sebebiyle Boşanmada Nafaka Yükümlülüğü
2 – Çocuğun Velayeti Aldatma Durumunda Kime Verilir?
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.