Zina Nedeniyle Boşanma Davası 2024
Zina Nedeniyle Boşanma Davası
Evlilik sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte eşler arasında belirli yükümlülükler ortaya çıkar. Bu yükümlülüklerin başında, Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde ifade edildiği üzere, eşlerin birbirlerine sadık kalmaları zorunluluğu gelmektedir. Eğer sadakat yükümlülüğüne aykırı davranılırsa, boşanma talebi ancak dava yoluyla gerçekleştirilebilir. Zina nedeniyle boşanma davası Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde özel bir boşanma sebebi olarak belirlenen zina fiilinin işlenmesiyle açılabilir. Eşlerin birbirlerine sadık kalmama durumu, yasal olarak boşanma sebebi olarak kabul edilir.
Zina Tanımı ve Zina Sayılan Fiiler
Zina; evli bir erkek ya da kadının, eşi olmayan karşı cinsten bir birey ile bilerek ve isteyerek cinsel ilişkide bulunmasıdır. Bu bağlamda evli olmayan bireyler arasındaki cinsel ilişkiler zina olarak kabul edilmez.
Evli birinin hemcinsiyle cinsel ilişkisi, zina olarak nitelendirilmez. Ancak, sadakat yükümlülüğünü ihlal eden bu gibi eylemler, evlilik birliğinin temelinden sarsılması ya da haysiyetsiz hayat sürme sebepleriyle boşanma sebebi olabilir.
Eşyalarla, hayvanlarla veya ölüyle ilişki gibi durumlar da zina olarak nitelendirilmez. Aynı şekilde, kadının kocasından izin almadan yapay döllenme yaptırması da zina olarak kabul edilmez. Bu tür bir durumda, asıl önemli olanın evli bir kadının başka bir erkekle cinsel ilişkiye girmemesi olduğunu belirtmek önemlidir.
Flört etme, mektuplaşma, mesajlaşma gibi faaliyetler veya yakın beden temasları, öpme, sarılma gibi fiziksel yakınlıklar zina olarak nitelendirilmez. Ayrıca, telefonla görüşme, mesaj gönderme veya bir kişinin aracına/bisikletine binme gibi eylemler de zina olarak kabul edilmez.
Ancak, bu tür davranışlar durum ve koşullara bağlı olarak evlilik birliğinin temelini sarsacak şekillerde algılanabilir. Örneğin, eşler arasında güvensizlik oluşturabilecek veya kuşku yaratabilecek davranışlar, evlilik birliğinin temelini sarsacak şekilde değerlendirilebilir. Bu durumda, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açılabilir, ancak bu durum direkt olarak zina olarak nitelendirilmez.
Öte yandan, zinanın tamamlanmadığı, yani bir teşebbüs aşamasında kaldığı durumlar farklı bir değerlendirme gerektirir. Burada önemli olan, evlilik birliğinin temelden sarsılmasıdır. Eğer bir eş, zinanın teşebbüs aşamasında olduğu bir durumla karşı karşıya kalırsa, bu durumda boşanma davası açmak için zina gerekçesiyle değil, evlilik birliğinin temelden sarsıldığı gerekçesiyle hareket etmesi daha uygun olacaktır. Bu, zina eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğinden ziyade, evlilik birliğinin devamının zorunlu olmadığına dair temel sorunlara dayanır.
Zina, evlilik birliği devam ederken gerçekleşmelidir. Eşlerin evlilik öncesinde (nişanlılık veya flört döneminde) veya evliliğin sona ermesinden sonra üçüncü kişilerle cinsel ilişkiye girmesi zina olarak nitelendirilmez.
Zinada Ayırt Etme Gücü ve Kusur
Zina yapan eş, evlilik dışı cinsel ilişkiyi iradi bir şekilde, yani bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. Ayırt etme yeteneğinden sürekli veya geçici olarak (örneğin, sarhoşluk, hipnotizma gibi nedenlerle) mahrum kalan bir eşin, başka biriyle cinsel ilişkide bulunması durumunda kusurlu kabul edilemeyeceği ve bu nedenle söz konusu cinsel ilişkinin zina kapsamına giremeyeceği belirtilmektedir.
Ancak, eğer eşin ayırt etme gücünü kaybetmesi kusurlu bir davranıştan kaynaklanıyorsa ve bu nedenle başka biriyle cinsel ilişkiye girerse, bu durum zina olarak kabul edilir.
Evli bir kadın eğer aşırı alkol aldıktan sonra bilinçli bir şekilde başka bir erkekle veya bekâr bir erkek arkadaşıyla geceyi geçiriyorsa, bu durum zina olarak kabul edilebilir. Ayırt etme gücünü alkol nedeniyle kaybetmiş olsa bile, bilinçli bir şekilde bu tür bir ilişkiye girmesi, evlilik yükümlülüklerine sadakat konusunda kusurlu olabileceği anlamına gelir. Bu nedenle, bu tür bir davranış zina olarak nitelendirilebilir.
Zina ve Affetme: Boşanma Davalarında Hukuki Yansımaları
Türk Medeni Kanunu‘nun 161/3 maddesi, eşin zina ettiği durumda diğer eşin bu zina nedeniyle boşanma davası açabilme hakkını belirtir. Ancak bu maddenin bir parçası olarak, eğer mağdur eş (zina edilen eş), zina eden eşi affederse, yani bu eylemi affederse, boşanma davası açma hakkını kaybeder.
Bu affetme süreci, eşler arasındaki ilişkide yaşanan olaya dair bir uzlaşma veya tekrar bir araya gelme arzusunu yansıtabilir. Affın gerçekleştiği bir durumda, daha sonra zina eylemi nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açılamaz.
Eğer zina sebebiyle açılan bir boşanma davası zaten varsa, zina eden eş, bu affı kanıtlayarak mağdur eşin dava hakkının düştüğünü iddia edebilir. Bu, zinanın affedilmesi ve boşanma davasının bu nedenle reddedilmesi anlamına gelir.
Affetme, eşin açıkça ifade edilmesi gereken bir beyan olmayabilir; bu, duygusal veya somut bir eylemle de gösterilebilir. Ayrıca, affetme durumu, yazılı veya sözlü bir ifadeyle gerçekleşse de hukuki sonuçları açısından aynı etkiye sahiptir. Üçüncü bir kişiye karşı yapılacak affetme de aynı sonucu doğurur, yani zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı düşer.
Örneğin, eşlerin ekonomik nedenlerle bir arada yaşamaya devam etmeleri, zinayı affettikleri anlamına gelmez. Bu durum, sadece ekonomik, sosyal, veya çocukların geleceği gibi faktörlerle müşterek yaşamın devam etmesi olarak yorumlanabilir.
Affetmenin gerçekten var olduğunu göstermek için eşlerin samimi eylemlerle, örneğin beraber seyahat ederek veya samimi ilişkilerini sürdürerek, bu niyetlerini net bir şekilde göstermeleri gerekmektedir. Bu tür davranışlar, affetmenin varlığını ve boşanma davası hakkının düştüğünü destekleyebilir.
Yargıtay birçok kararında zina sebebiyle affetmeye ilişkin şu hükmü vermiştir: ”Evlilikle birlikte, eşler cinsel anlamda birbirlerine sadakat yükümlülüğü altına girerler (Madde 185/III). Bu yükümlülüğün ihlali durumunda, diğer eş, zina nedenine dayalı boşanma davası açabilir ve bu süreçte manevi tazminat talep edebilir. Zina nedeniyle tazminat talep eden eş, manevi zararını tazmin edilmiş sayılır. Boşanma davası açmayan eş, sadakat yükümlülüğüne uymayan eşi affetmiş sayılır. Affeden eş, manevi tazminat talep edemez.”
Zina Nedeniyle Boşanma Davası Süre Sınırlamaları
Zina sebebiyle boşanma davası açmak için belirli zaman sınırlamaları bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 161/2 hükmüne göre, zinanın öğrenildiği tarihten itibaren altı ay ve zina fiilinin işlendiği tarihten itibaren beş yıl içerisinde boşanma davası açılması gerekmektedir. Bu sürelerin aşılması durumunda, dava hakkı düşer.
Ancak, eğer zina eden eş affedilmişse, sürelerin dolması, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açma hakkını etkilemez.
Sadece şüphe veya belirsizlik durumunda süre işlemeye başlamaz. Eşin zina eylemi hakkında kesin bilgiye sahip olması gerekmektedir. Ayrıca, eşin zina eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenmek için yapılan araştırmalar veya şüpheler de sürenin işlemeye başlaması için yeterli değildir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davasında Deliller
Zina sebebiyle boşanma davasında ispat sorumluluğu davacı eşte bulunmaktadır. Davacı, zina eylemini kanıtladığında davası kabul edilir. Davalının davada sessiz kalması, davacının kanıt yükünden muaf tutulmasına neden olmaz.
Zina nedeniyle boşanma davasında deliller, Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nda belirtilen süre ve yöntemlere uygun olarak sunulmalıdır. HMK’ya göre, genel kural olarak ön inceleme duruşmasındaki iki haftalık belirlenen sürenin sonrasında delil sunulamaz. Bu nedenle, boşanma davası sürecinde yaşanan zina gibi sadakatsiz eylemler için delil sunulamaz ve bu eylemler mevcut dava kapsamında değerlendirilemez. Ancak davaya sonradan dahil olan zina, yeni bir boşanma davasında gündeme getirilebilir.
Zina, genellikle taraflar arasında büyük ölçüde gizli bir şekilde gerçekleştiğinden, ispat süreci genellikle kolay değildir. Çünkü tarafların genellikle suçüstü yakalanmaları zor olduğundan, zina iddiası tanık ifadeleriyle desteklenmelidir. Bu nedenle, zinaya işaret eden güçlü kanıtların varlığında, hâkim suçüstü yakalanma olmaksızın bile boşanma kararı verebilir. Bu bağlamda, eşin suçüstü yakalanmasının mutlak bir şart olmadığını, kuvvetli olmasa da yaklaşık bir ispatın yeterli olabileceğini belirtebiliriz.
Zina İddialarını Destekleyen Başlıca Kanıt Yöntemleri
Zina iddialarını kanıtlamak veya reddetmek, birçok farklı yöntemi gerektirebilir. İddiaların doğruluğunu belirlemek için kullanılan başlıca kanıt yöntemlerini şunlardır.
Birincisi, hamilelik durumudur. Özellikle eğer bir eşte kısırlık sorunu varsa veya erkeklik organı yoksa, eşin hamile kalması zina iddiasını güçlendirici bir delil olarak kabul edilebilir. Bunun yanı sıra, hamilelik testi ve bakirelik raporu gibi doğrulayıcı tıbbi belgeler de bu konuda önem taşıyabilir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar da bir başka gösterge olabilir. Bu tür hastalıkların ortaya çıkması, bir eşin üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkisi olduğuna işaret edebilir ve zina iddiasını destekleyen bir kanıt olarak değerlendirilebilir.
Fotoğraf ve diğer görsel materyaller, zina iddialarını kanıtlamak için sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Ancak, bu tür kanıtların hâkim tarafından daha güçlü bir şekilde değerlendirilmesi için diğer delillerle desteklenmesi gerekebilir.
İletişim araçları da zina iddialarını doğrulamak için kullanılır. Mektuplar, bilgisayar kayıtları, telefon görüşmeleri ve ses kayıtları gibi kanıtlar, yargı kararlarında dikkate alınabilir ve zina iddialarını doğrulama yolunda önemli bir rol oynayabilir.
Son olarak, tanık beyanları da zina iddialarını desteklemek için kullanılan bir yöntemdir. Tanıklar, dava tarafları dışındaki kişilerden seçilir ve somut gözlemlere dayalı ifadeleriyle zina iddiasının doğruluğunu ortaya koymada kritik bir role sahiptir. Tanık beyanlarının, diğer delillerle desteklenmesiyle zina sebebiyle alınan boşanma kararları oldukça yaygındır.
Zina Nedeniyle Boşanma Boşanma Davalarında Özel Hayatın Gizliliği ve Hukuka Uygun Delil Elde Etme İlkeleri
Özel hayatın gizliliği ile hak arama özgürlüğü arasındaki denge, boşanma davalarında sıkça karşılaşılan hassas bir konudur. Hukuk sistemleri, bireylerin özel hayatına, konut dokunulmazlığına ve haberleşme hürriyetine saygı gösterir. Bu nedenle, bu tür haklara müdahale eden veya bu hakları ihlal eden delillerin hukuka aykırı yollarla elde edilmesi, genellikle mahkemelerde geçerli delil olarak kabul edilmez.
Davalı eşin kusurunun kanıtlanabilmesi, bazen eşlerin özel hayatına yönelik müdahaleleri veya hukuka aykırı delil elde etme girişimlerini teşvik edebilir. Ancak bu, hukuka uygun delil elde etme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Yargıtay’ın boşanma davalarında hukuka uygun olmayan delillerin kullanılmasına dair kararları arasında genel olarak tutarlılık bulunurken, bazen bu konuda aksi yönde kararlar verdiği de görülmektedir:
”(…) Eşin gizli olmayan konuşmalarını kaydetmesi ve bu şekilde sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarını tespit etmesi durumunda, özel hayatın gizliliğine bir ihlal söz konusu değildir ve bu yöntemle elde edilen bilgilerin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek doğru değildir. Ancak, aile bütünlüğü için ortak olarak kullanılan bir mekânda eşin meşru olmayan nedenlerle arkadaşlarını kabul etmesi durumunda, aile yaşantısının gizliliğinin ihlal edildiği ifade edilebilir. Bu sebeple, söz konusu delilin elde edilmesi sırasında hukuka aykırılık olduğundan bahsedilemez (Yarg. 2.HD. T. 20.10.2008, E. 2007/17220, K. 2008/13614).
Yine Yargıtay, farklı bir durumda, bir erkeğin eşine verdiği akıllı telefona yüklediği izleme yazılımıyla elde edilen kanıtların davada hukuka aykırı olarak kabul edilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak, farklı bir kararında, bir erkeğin eşinin telefonuna izinsiz olarak yüklediği izleme yazılımıyla elde edilen ses kayıtlarının hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Yargıtay, başka bir kararında, dijital platformlarda bulunan fotoğraf, video, görüntü ve ses kayıtlarının diğer kanıtlarla desteklendiği takdirde mahkeme kararlarında dikkate alınabileceği görüşündedir.
“… davacı ve davalı erkeğin eşinin telefonuna yüklediği izleme yazılımıyla elde ettiği ses kayıtları hukuka aykırı delil olarak kabul edilse de; tanıkların ifadeleri, telefon kayıtları ve fotoğrafların bir araya getirilmesiyle zina eyleminin kanıtlandığı sonucuna varılmıştır…” (Yarg. 2. HD. T. 01.06.2017, E. 2015/26918, K. 2017/6688)
Fakat bu tür kanıtların hile veya yanıltıcı yöntemlerle elde edilmemiş olması gerekmektedir. Bir örnekte, bir kadının sosyal medya üzerinden eşini farklı bir kimlikle yazışmalar yaparken kaydettiği bilgiler boşanma davasında kanıt olarak değerlendirilmemiştir.
Eşin sosyal medya hesaplarından yayınladığı fotoğraf veya görüntülerin, herkese açık veya sosyal medyada tanıştığı kişilerle paylaşılması durumunda boşanma davasında delil olarak değerlendirilebilir. Eşin bu tür kamuya açık paylaşımlara başka bir yol veya kişi aracılığıyla ulaşması fark etmez.
Aynı şekilde, üçüncü bir kişinin, zina yapan eşle arasındaki mesajları ve fotoğrafları aldatılan eşe sunması durumunda, bu delillerin hukuka aykırı bir şekilde elde edilmediği kabul edilerek boşanma davasında kullanılabilir. Ancak, üçüncü bir kişinin eşlerden birinin bilgisi olmadan yerleştirdiği cihazlarla elde edilen ses veya görüntüler, hukuka aykırı delil olarak kabul edilir.
Eğer bir tanık, eşin haberleşme özgürlüğünü, özel yaşantısını veya konut dokunulmazlığını ihlal ederek bilgi elde etmişse, bu şekilde edindiği bilgilere dayanarak yaptığı açıklamalar hukuka aykırıdır. Örneğin, bir tanık, eşlerin arasında gizlice gözetleyerek zina hakkında bilgi sahibi olmuşsa, bu tür bir ifade hukuki olarak geçerli sayılmaz ve delil olarak kabul edilmez. Ayrıca, eşin telefonu, bilgisayarı, mesajları, konuşmaları, e-postaları ve yazışmaları gibi bilgilere erişim, ortak yaşamın doğal bir sonucu olarak olmalıdır. Eş, özel bir çaba göstermeden telefonuna, e-postasına veya sosyal medya hesaplarına erişebiliyorsa ve sadakatsiz davranışlarına dair bilgilere sahipse, bu bilgileri delil olarak sunabilir.
Zina Nedeniyle Boşanma Boşanma Davalarında Delil Takdirinin Sınırları ve Hâkimin Yetkisi
Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesi b bendi 4. fıkrası, boşanma davalarında hâkimin delil takdirinde serbest olduğunu belirtir. Ancak bu, hâkimin herhangi bir sınırlama olmadan delilleri değerlendirebileceği anlamına gelmez. Usul hukuku kuralları, hâkimin delil değerlendirmesini sınırsız ve keyfi bir şekilde yapmasına izin vermez. Hâkimin, delilleri değerlendirirken gerekçelerini ortaya koyması gerekmektedir. Verilen kararlar, Yargıtay tarafından denetlenebilir. Bu da hâkimin takdir yetkisinin tamamen özgür olmadığını ve bir denetime tabi olduğunu vurgular.
Zina Nedeniyle Boşanma Davalarında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Boşanma davalarında ”yetkili mahkeme” Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca belirlenmiştir. Bu maddeye göre; boşanma davası, eşlerden birinin yerleşim yeri ya da son altı ay boyunca birlikte yaşadıkları yer mahkemesinde açılabilir. TMK ile boşanma davasında iki farklı yetkili mahkeme öngörülmüş olup, davacı eşin tercihine bırakılmıştır.
Görevli mahkeme, bir davanın hangi mahkeme tarafından görüleceğini belirtir. Boşanma davalarında ”görevli mahkeme” Aile Mahkemeleridir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesi boşanma davalarına bakar.
Zina Nedeniyle Açılan Boşanma Davasının Sonuçları
Zina sebebiyle açılan boşanma davalarında, tarafların talep etmese bile, mahkeme tarafından re’sen bazı kararlar verilir. Bu kararlar arasında mal paylaşımı, maddi ve manevi tazminat, çocukların velayeti, iştirak nafakası, kişisel görüşme hakkı gibi konular yer alır. Özellikle edinilmiş mallara katılma rejimi ve paylaşmalı mal ayrılığındaki zina eden eşin hakları ve payı da bu kapsamda ele alınır.
Zina Nedeniyle Boşanma Sonrası Mal Rejimi Tasfiyesi
Boşanma durumunda, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte geçerli olan mal rejimi de sona erer. Bu durum, boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejiminin sona erdiği şeklinde belirlenir (TMK m. 225/2, TMK m. 247/2, TMK m. 271/2). Boşanma davasının tarihine dayanarak mal rejiminin sona erme zamanı geriye yansıtılamaz.
TMK m. 179’a göre, boşanma sonrasında eşler arasındaki mal rejimi, ilgili mal rejimi kurallarına göre tasfiye edilir. Bu madde aynı zamanda, mal rejiminin tasfiyesinin ne zaman tamamlanacağına dair hükümlere atıfta bulunarak tasfiye sürecini açıklar.
Mal rejiminin tasfiyesi, boşanma davası süreci içinde gerçekleştirilmelidir. Ancak, boşanma sürecinin uzaması gibi istisnai durumlarda, mal rejiminin ayrı bir dava konusu olabileceği unutulmamalıdır. Boşanma kararı kesinleşmediği sürece mal rejimi tasfiye edilemez. Çünkü, hala geçerli bir evlilik ilişkisi vardır. Boşanma kararı kesinleştiğinde, mal rejiminin boşanma davasının açıldığı tarihte sona erdiği kabul edilir ve buna göre tasfiye işlemi yapılır. Mal rejimi, boşanma dışında bir nedenle sona ermişse (örneğin, mal ayrılığı rejimine geçiş), evlilik devam etse bile mal rejiminin tasfiyesi gerçekleştirilebilir.
Zina Nedeniyle Boşanmada Maddi Tazmninat
Boşanma davalarında maddi tazminat, boşanmada kusurlu olan tarafın diğer tarafa karşı maddi zararları tazmin etmek amacıyla verdiği bir tazminattır. Bu tazminat, kusurlu olmayan veya daha az kusurlu tarafın evlilik sürecindeki haklarının ihlali sonucu uğradığı maddi kayıpları kapsar. Amacı, boşanma sonrasında kusurlu olmayan tarafa, evlilik dönemindeki yaşam standardını koruma olanağı sağlamaktır.
Haksız fiil tazminatından farklı olarak, boşanma durumunda maddi zararın kesin bir matematiksel değerinin belirlenmesi zordur. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1 maddesi, bu konuda uygun bir tazminatın belirlenmesi gerektiğini belirtir.
Evlilik süresince elde edilen menfaatler, boşanma durumunda tazminat kapsamında değerlendirilir. Örneğin, zina sebebiyle ayrılan eşin yaşam standartlarının bozulması, geçim kaynağının kaybı veya ruh sağlığıyla ilgili tedavi masrafları gibi konular bu zararları oluşturabilir. Beklenen menfaat ise, boşanma sonrasında elde edilmesi muhtemel faydaları ifade eder.
Maddi tazminat için talepte bulunan eşin, kusurlu olmaması veya daha az kusurlu olması gerekmektedir. Eşit kusurlu olan bir eş, tazminat talebinde bulunamaz. Ancak, bu konuda her durumun ayrı değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Yargıtay kararları da bu yönde farklı senaryolara işaret etmektedir.
Tazminat miktarı belirlenirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, evlilik süresi, kusur oranları gibi faktörler dikkate alınır. Maddi tazminat genellikle nakit olarak ödenir, ancak hâkimin kararına bağlı olarak farklı tazminat şekilleri de olabilir. Talep edilen tazminat miktarının üst sınırı dikkate alınarak, hâkim talepten daha fazla tazminat vermeyecektir.
Zina Nedeniyle Boşanmada Manevi Tazmninat
Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanma sürecinde bir eşin kişilik haklarına zarar geldiği durumlarda, kusurlu olan diğer eşten manevi tazminat alabileceğini belirtiyor. Ancak bu talebin önemli şartlara bağlı olduğunu vurgulamak gerekir. Manevi tazminatın miktarı, zarar görenin haksız bir zenginleşmesine veya zarar verenin aşırı bir mağduriyete uğramaması adına makul bir seviyede olmalıdır.
Özellikle zina gibi ciddi bir ihlal durumunda, eğer bu fiil diğer eşin onur ve saygınlığını ciddi şekilde zedeliyorsa, manevi tazminat talebi kabul edilebilir. Ancak zinaya göz yuman veya bu durumu umursamayan bir eş, kendi kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia etse bile bu talebi mahkeme tarafından olumlu karşılanmaz.
Bu süreçte kusur oldukça kritik bir faktördür. Örneğin, fiili ayrılık sırasında başka biriyle ilişkiye girerek çocuk sahibi olan bir eş, bu konuda kusurlu kabul edilir. Aynı şekilde, manevi tazminat isteyen eşin, diğer eşe kıyasla daha az kusurlu veya tamamen kusursuz olması gerekmektedir. Sadece sadakat yükümlülüğüne aykırı bir hareketin ardından duygusal bir tepki olarak verilen hakaretler, bu kusurun bir göstergesi olarak kabul edilmez.
Ayrıca, bir eşin evlilikte cinsel ilişkiden kaçınması, diğer eşin zina etme hakkını vermez. Ancak bu durum, tazminatın miktarını etkileyebilir. Eğer taraflar eşit derecede kusurluysa, ne maddi ne de manevi tazminat talep edebilirler.
Zina Nedeniyle Boşanma Davası Sürecinde Mahkemenin Aldığı Geçici Önlemler
Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi, boşanma davası sürecinde mahkemenin alabileceği geçici önlemleri düzenler. Hâkim, dava süreci boyunca eşlerin barınma koşulları, geçim durumu, mal yönetimi ve çocukların bakımı gibi konularda gerekli tedbirleri kendi başına alabilir. Bu geçici önlemler, TMK’nın 185/3 ve 186/3 maddelerine göre belirlenir ve tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak dava tarihinden itibaren uygulanır.
Geçici önlemler, isminden de anlaşılacağı üzere, dava süresince geçerli olan ve hâkimin değişen şartlara göre uyarlayabileceği tedbirlerdir.
Zina Nedeniyle Boşanmaya Dair Örnek Yargıtay Kararları:
Zina hukuki sebebine dayalı boşanma davalarında, dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer (TMK.md.161/2). Öncelikle, her ne kadar mahkemece, erkeğin davasının hak düşürücü sürede açılmadığı ve af olgusundan bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; hak düşürücü sürenin dolduğunu ispat külfeti davalı-davacı kadında olup dosyadaki mevcut delillere göre, davaya dayanak zina vakıasının davacı erkek tarafından tam olarak hangi tarihte öğrenildiği davalı-davacı kadınca ispatlanamadığı ve dosya kapsamından da bu tarihin tespit edilemediği anlaşılmakla; hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği gibi, dosyadaki delillerle af olgusunun da ispatlanamadığı anlaşıldığından, bu yönüyle de davanın reddi doğru görülmemiştir. Diğer taraftan davacı-davalı erkek, eşinin bir başka erkekle kendisini aldattığına yönelik iddiasını dava dilekçesi ekinde sunduğu sosyal medya görüntüleri ve mesajlara dayandırmıştır. Yapılan incelemede sosyal medya yazışma ve görüntüleri içerikleri itibarıyla zinaya muhakkak gözüyle bakılmasını gerektirir niteliğinde olup, bu durum zinanın varlığına delalet eder. Açıklanan durum karşısında kadının zina eyleminin ispatlanmış olduğu gözetilerek Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşullarının oluştuğunun kabulü ile zina (TMK. m. 161) hukuki sebebiyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre yeniden her iki dava hakkında hüküm kurulması zorunlu hale geldiğinden kabul edilen davalı-davacı kadının birleşen boşanma davası ve fer’ilerine yönelik davacı-davalı erkeğin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 2. Hukuk Dairesi 2022/4815 E. , 2022/6778 K.
Davacı kadın, zina (TMK m. 161) mahkeme aksi kanaatte olursa evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuş, mahkemece davanın TMK 166/1. maddesi uyarınca kabulüyle tarafların boşanmalarına karar vermiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere; davalı erkeğin evlilik devam ederken, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, ayrı ayrı zamanlarda … isimli kadınlarla otellerde kaldığı, dosya arasına alınan telefon konuşma kayıtlarında da birden fazla kadınla mutad sayıdan fazla konuşma kayıtlarının bulunduğu ayrıca sosyal medya hesabından da erkeğin başka kadınlarla duygusal içerikli yazışmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı kadının zinaya dayalı (TMK m. 161) boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacı kadının yeniden hüküm kurulması gerekli hale gelen boşanma davası ve fer’ilerine yönelik temyiz itirazları ile tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1.630 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 2. Hukuk Dairesi 2016/23757 E. , 2018/10860 K.
Bu konuda daha fazla bilgi ve danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.