Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

Zina Sebebiyle Boşanmada Nafaka Yükümlülüğü

Boşanma Davalarında Zina ve Nafaka İlişkisi

1. GİRİŞ

1.1. Yazının Kapsamı ve Amacı

Türk Medeni Kanunu‘nda düzenlenen boşanma sebeplerinden biri olan zinanın, nafaka yükümlülüğüne olan etkisinin incelenmesi, boşanma hukukunda önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada, özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenen zinanın, boşanmanın mali sonuçlarından olan yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası üzerindeki etkileri ele alınacaktır. Çalışma kapsamında, zina sebebiyle açılan boşanma davalarında nafaka talebinde bulunulması ve nafakaya hükmedilmesi, yargı kararları ışığında değerlendirilecektir.

1.2. Zinanın Boşanmada Kusur Olarak Değerlendirilmesi

Zina, evlilik birliğinden doğan sadakat yükümlülüğünün ihlali niteliğinde olup, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Kanun koyucu, eşlerden birinin zina yapması halinde diğer eşe boşanma davası açma hakkı tanımıştır.

Zina yapan eş, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tam kusurlu kabul edilmektedir. Bu kusurun varlığı, özellikle boşanmanın mali sonuçları açısından büyük önem taşımaktadır. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da zina, boşanmada kusur olarak değerlendirilmekte ve nafaka yükümlülüğünün belirlenmesinde belirleyici bir faktör olarak kabul edilmektedir.

Zina sebebiyle açılan boşanma davalarında nafaka talepleri değerlendirilirken, zinanın kusur olarak nitelendirilmesi ve ispat edilmesi, hem yoksulluk nafakası hem de iştirak nafakası bakımından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın devam eden bölümlerinde, zina sebebiyle boşanma davalarında nafaka yükümlülüğünün nasıl şekillendiği ayrıntılı olarak incelenecektir.

2. ZİNA HALİNDE YOKSULLUK NAFAKASI

2.1. Zina Yapan Eşin Nafaka Talep Edememesi

2.1.1. Tam Kusurlu Olma Durumu

Zina eyleminde bulunarak evlilik birliğinden doğan sadakat yükümlülüğünü kusuruyla ihlal eden eşin, daha sonra boşanma davası açarak yoksulluk nafakası talebinde bulunması durumunda, bu talebin kabul edilmesi mümkün değildir. TMK’nin 175. maddesi açıkça, yoksulluk nafakası talebinde bulunan eşin kusurunun, diğer taraftan daha az olması koşulunu aramaktadır. Zina yapan eş, boşanmaya neden olan olaylarda tam kusurlu kabul edildiğinden, TMK’nin 2. maddesi gereğince kendi kusurundan yarar elde etmesi düşünülemez ve açılan davada tam kusurlu olan eşin yoksulluk nafakası talebi reddedilir.

2.1.2. Yargıtay’ın Yaklaşımı

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında, tam kusurlu olan eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmeyeceği görüşü benimsenmiştir. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin çeşitli kararlarında, başka erkeklerle ilişkiye giren davalı kadının, boşanmaya neden olan olaylarda “daha ziyade kusurlu” olduğundan bahisle davalı kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin doğru olmadığı ifade edilmiştir.

Bu içtihatlar doğrultusunda, zina eyleminde bulunan eşin yoksulluk nafakası talep etme hakkı bulunmamaktadır. Zina sebebiyle açılan boşanma davasında, zina yapan eşin mali durumunun kötü olması veya boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olması, yoksulluk nafakası talebinin kabulü için yeterli görülmemektedir. Çünkü kanun koyucu, açıkça nafaka talep eden eşin kusurunun daha ağır olmaması koşulunu aramış ve Yargıtay da bu hükmü zina halinde katı bir şekilde uygulamaktadır.

2.2. Zina Yapan Eşe Karşı Nafaka Talep Edilmesi

2.2.1. Daha Az Kusurlu Eşin Nafaka Talep Edebilmesi

Zina sebebine dayanılarak açılan boşanma davasında, davacı eşin boşanmaya neden olan olaylarda kusuru olduğu belirlense dahi, davalı eşin zina eylemi ispat edildiği ve davanın bu nedenle kabulüne karar verildiği takdirde, davacı eşin daha az kusurlu olduğu kabul edilir.

Bu durumda, daha az kusurlu olan eşin yoksulluk nafakası talebinin kabulü mümkündür. Örneğin, aşırı kıskançlık nedeniyle eşiyle devamlı tartışma çıkaran ve sık sık evi terk eden bir eşin bu davranışları, diğer eşin zina eyleminde bulunması karşısında daha hafif bir kusur olarak değerlendirilmektedir.

2.2.2. Nafaka Miktarının Belirlenmesi

Zina yapan eşe karşı hükmedilecek yoksulluk nafakasının miktarı belirlenirken, TMK’nin 175. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “mali gücü oranında” ibaresi dikkate alınmalıdır.

Hâkim tarafından takdir edilecek yoksulluk nafakasının miktarı belirlenirken, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek tarafın ekonomik durumunun yanında, nafaka yükümlüsünün de geliri, ihtiyaçları, sosyal yaşantısı ve giderleri göz önünde bulundurulur.

Kanunda belirtilenin aksine, karşı tarafın boşanma öncesi sürdürdüğü hayatı aynen devam ettirmesini sağlayacak bir miktara hükmedilmesi veya mali gücü olmayan eşin her durumda nafaka ödemeye mahkûm edilmesi hakkaniyete uygun olmayacaktır.

2.2.3. İlgili Yargı Kararları

Yargıtay kararlarında, zina yapan eşe karşı hükmedilecek yoksulluk nafakası konusunda istikrarlı bir yaklaşım benimsenmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin çeşitli kararlarında, zina sebebiyle boşanma davası açan eşin, evlilik birliğinin sarsılmasında kısmi kusuru bulunsa bile, zina yapan eşe göre daha az kusurlu olduğu kabul edilerek yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

TMK’nin 176. maddesinde düzenlenen nafaka miktarının artırılması veya azaltılması imkânı, zina sebebiyle boşanma halinde de geçerli olup, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirmesi halinde nafaka miktarında değişiklik yapılabilmektedir.

2.3. Karşılıklı Zina Durumunda Nafaka

Karşılıklı zina durumunda nafaka konusu, TMK’nin yoksulluk nafakasına ilişkin düzenlemeleri ve Yargıtay’ın içtihatları açısından tartışmalı bir alan oluşturmaktadır. Her iki eşin de zina eyleminde bulunduğunun ispatlandığı durumlarda, tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu oldukları kabul edilmektedir.

TMK’de açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, genel olarak tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olması durumunda yoksulluk nafakasına hükmedilebileceği kabul edilmektedir. Bu genel ilke ışığında düşünüldüğünde, karşılıklı zina durumunda da yoksulluğa düşecek olan eşin nafaka talebinin kabulü teorik olarak mümkün görünmektedir.

Bununla birlikte öğretide, karşılıklı zina durumunda her iki eşin de ağır kusurlu sayılacağı ve bu nedenle yoksulluk nafakası talebinin reddedilmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu görüşün temelinde, evlilik birliğinin en temel yükümlülüklerinden olan sadakat yükümlülüğünün her iki eş tarafından da ihlal edilmiş olması yatmaktadır. Sadakat yükümlülüğünün ihlali, diğer kusurlu davranışlara göre daha ağır bir ihlal olarak değerlendirilmekte ve bu nedenle karşılıklı zina durumunda nafaka talebinin reddi gerektiği ileri sürülmektedir.

Yargıtay’ın konuya ilişkin yaklaşımı da bu yöndedir. Yüksek Mahkeme 2004 tarihli bir kararında, tarafların evlilik birliğinin sonlanmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğunu değerlendirmiş, ancak davalı kadının başka bir erkekle ilişkisi olduğunun anlaşılması nedeniyle davalı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesini hukuka aykırı bulmuştur.

Bu karar, Yargıtay’ın zina eylemini diğer kusurlu davranışlardan farklı bir şekilde değerlendirdiğini göstermektedir. Her ne kadar eşit kusur halinde nafakaya hükmedilebileceği genel olarak kabul edilse de, zina gibi evlilik birliğinin temelini sarsan bir eylem söz konusu olduğunda, Yargıtay daha katı bir tutum sergilemektedir.

Bu yaklaşımın temelinde, zinanın boşanma sebepleri arasındaki özel konumu ve evlilik birliğine verdiği zararın ağırlığı yatmaktadır. Karşılıklı zina durumunda yoksulluk nafakasına hükmedilmesi ancak çok istisnai hallerde mümkün olabilecektir.

 

3. ZİNA HALİNDE İŞTİRAK NAFAKASI

3.1. Zina Yapan Eşin İştirak Nafakası Yükümlülüğü

3.1.1. Zina Yapan Eşe Velayet Verilmemesi Durumunda Nafaka Yükümlülüğü

Zina sebebiyle açılan boşanma davası sonucunda verilecek kararlar da şüphesiz TMK’nin boşanmaya ilişkin hükümlerine tabidir. Bu anlamda, zinaya dayalı boşanma davası sonucunda, velayet hakkı kendisine verilmeyen eş, TMK’nin 182. maddesinin 2. fıkrası uyarınca iştirak nafakası ödemekle yükümlü olacaktır. Bu durumda zina yapan eşin kusurunun ağırlığı, iştirak nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır.

Önemle belirtmek gerekir ki, iştirak nafakası yükümlülüğü konusunda zina yapan eşin kusuru değil, çocuğun ihtiyaçları ve eşin ekonomik gücü belirleyici olmaktadır. Kanun koyucu iştirak nafakasını düzenlerken kusur prensibini esas almamış, bunun yerine “gücü oranında” ifadesini kullanarak nafaka yükümlüsünün ekonomik durumunu ön plana çıkarmıştır.

3.1.2. Çocuğun Üstün Yararı İlkesi

İştirak nafakası belirlenirken temel alınan prensip, çocuğun üstün yararıdır. Bu ilke doğrultusunda, zina yapan eşin kusurlu olması, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılma yükümlülüğünü etkilemez. Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanması, eğitim ve gelişim giderlerinin sağlanması için gerekli mali desteğin sağlanması, ebeveynlerin kusur durumlarından bağımsız bir yükümlülüktür.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da, iştirak nafakası belirlenirken çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, zina yapan eşin mali gücü yeterli olduğu halde iştirak nafakası ödemekten kaçınması veya düşük miktarda nafaka ödemek istemesi, çocuğun üstün yararı ilkesi gereğince kabul edilmemektedir.

3.2. Zina Yapan Eşe Velayet Verilmesi Durumunda Nafaka

3.2.1. Diğer Eşin İştirak Nafakası Yükümlülüğü

Zina eyleminde bulunan eşe velayet hakkı verilmesinin önünde yasal bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nda velayetin düzenlendiği hükümlerde, zina yapan eşe velayet hakkı verilmesini engelleyen bir düzenleme yer almamaktadır. Dolayısıyla, evlilik birliğinin sona ermesinde kusuru olan eş de çocuğun velayet hakkının kendisine bırakılmasını talep edebilecektir.

Bu durumda diğer eş, TMK’nin 182. maddesinin 2. fıkrası uyarınca gücü oranında iştirak nafakası ödemekle yükümlü olacaktır. Zira iştirak nafakası yükümlülüğü, velayet hakkına sahip olan eşin kusurlu olup olmamasından bağımsız olarak, çocuğun bakım ve eğitim giderlerinin karşılanması amacına hizmet etmektedir.

3.2.2. Nafaka Miktarının Belirlenmesi

İştirak nafakasının miktarı belirlenirken, velayet hakkı kendisine bırakılan eşin zina yapmış olması herhangi bir etkiye sahip değildir. Nafaka miktarı tespit edilirken göz önünde bulundurulması gereken temel kriterler şunlardır:

  • Nafaka yükümlüsünün ekonomik gücü ve gelir durumu
  • Çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları
  • Velayet hakkı kendisine bırakılan eşin ekonomik durumu
  • Çocuğun yaşam standardı ve alışkanlıkları
  • Eğitim giderleri ve özel gereksinimler

Hâkim, bu kriterleri değerlendirirken tarafların kusur durumlarını değil, çocuğun üstün yararını gözetmek durumundadır. Velayet hakkı zina yapan eşe verilmiş olsa bile, diğer eşin iştirak nafakası yükümlülüğü devam eder ve nafaka miktarı, objektif kriterlere göre belirlenir.

Nafaka miktarı belirlenirken dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, çocuğun ihtiyaçlarının makul ölçüde karşılanması ve her iki ebeveynin de mali güçleri oranında bu giderlere katılmasıdır. Bu nedenle, zina yapan eşe velayet hakkı verilmiş olsa dahi, diğer eşin nafaka yükümlülüğü çocuğun temel ihtiyaçları ve eğitim giderleri ile sınırlı olacak, velayet hakkına sahip olan eşin lüks veya gereksiz harcamaları nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınmayacaktır.

 

4. SONUÇ

Zina sebebiyle boşanmada nafaka yükümlülüğü, hem yoksulluk nafakası hem de iştirak nafakası bakımından kendine özgü özellikler göstermektedir. Bu özellikler, özellikle kusur kavramının nafaka türleri üzerindeki farklı etkilerinde kendini göstermektedir.

Yoksulluk nafakası açısından zina eylemi, belirleyici bir role sahiptir. Zina yapan eş, boşanmada tam kusurlu kabul edildiğinden, yoksulluk nafakası talep etme hakkını kaybetmektedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da bu yöndedir. Buna karşılık, zina yapan eşe karşı diğer eşin yoksulluk nafakası talep etmesi mümkündür. Çünkü zina eylemi, diğer kusurlu davranışlara göre daha ağır bir kusur olarak değerlendirilmekte ve zina yapan eşe karşı açılan davada diğer eş daha az kusurlu sayılmaktadır.

Karşılıklı zina durumunda ise, her ne kadar teorik olarak eşit kusur halinde nafakaya hükmedilmesi mümkün olsa da, Yargıtay’ın yaklaşımı bu durumda nafaka talebinin reddi yönündedir.

İştirak nafakası bakımından ise durum oldukça farklıdır. Zina eylemi ve kusur kavramı, iştirak nafakası yükümlülüğünü etkilememektedir. Zira iştirak nafakasında esas alınan ilke, çocuğun üstün yararıdır. Bu nedenle, zina yapan eşe velayet hakkı verilmemiş olsa bile iştirak nafakası ödeme yükümlülüğü devam etmekte; aynı şekilde zina yapan eşe velayet hakkı verilmesi durumunda da diğer eşin iştirak nafakası yükümlülüğü devam etmektedir. İştirak nafakasının miktarı belirlenirken, tarafların kusur durumları değil, ekonomik güçleri ve çocuğun ihtiyaçları dikkate alınmaktadır.

Bu düzenlemeler, bir yandan evlilik birliğinin temel yükümlülüklerinden olan sadakat yükümlülüğünün ihlalini yoksulluk nafakası bakımından yaptırıma bağlarken, diğer yandan çocuğun menfaatlerinin korunması amacıyla iştirak nafakası bakımından kusur prensibinden ayrılmaktadır.

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Ozan Soylu

Zina Sebebiyle Boşanmada Nafaka Yükümlülüğü

Yazıyı paylaşın: