Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

Evlilik Dışında Doğan Çocuğun Babalık Davası *2024

Evlilik Dışı Çocuğun Babalık Davası

Bu yazıda, Türk Medeni Kanunu çerçevesinde evlilik dışında doğan çocuğun babalık davası incelenecek, davanın şartları, tarafları, ispat yükü,zamanaşımı ve sonuçları gibi konular ele alınacaktır. Ayrıca, konuyla ilgili Yargıtay kararlarına da yer verilerek uygulamadaki durumun daha iyi anlaşılması sağlanacaktır.

 

1 – Babalık Davasının Tanımı ve Amacı

Babalık davası, evlilik dışında doğan çocuğun hukuki olarak belirlenmesi amacıyla açılan bir davadır. Türk Medeni Kanunu’nun 301. maddesinde düzenlenen bu dava, çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini sağlar.

Davanın temel amacı, evlilik dışı doğan çocuğun babası ile arasında hukuki bir bağ kurarak, çocuğun haklarını güvence altına almaktır. Bu sayede çocuk, nafaka hakkı, mirasçılık gibi birçok hakka kavuşabilmektedir.

Not: Babalık davasında genellikle birbiriyle karıştırılan “gerçek baba” ve “biyolojik baba” kavramlarının farkını açıklamak gerekirse; Biyolojik baba, çocuğun genetik babasıdır, yani çocuğun DNA’sını taşıyan kişidir. Gerçek baba ise hukuken babalık sıfatını taşıyan kişiyi ifade eder. Bu kişi biyolojik baba olabileceği gibi, mahkeme kararı, tanıma, evlat edinme gibi durumlarla hukuken babalık sıfatını kazanan başka biri de olabilir. Dolayısıyla, biyolojik babalık ile hukuki babalık her zaman örtüşmeyebilir.

 

2 – Babalık Davasının Şartları

Not: 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun uyarınca, Yeni Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce açılan babalık davaları da Türk Medeni Kanunu’nda yer alan hükümlere göre karara bağlanacaktır (4722 S.K. m.13/f. 1). Bu nedenle, 01.12.2002 tarihinden önce açılan ve bu tarihten önce sonuçlanmamış babalık davalarında da Medeni Kanun’un ilgili hükümleri uygulanacaktır.

 

A) Evlilik Dışı Doğum

Babalık davası açılabilmesi için öncelikle çocuğun evlilik dışında doğmuş olması gerekmektedir. Evlilik içinde doğan çocuklar için babalık karinesi geçerli olduğundan, bu çocuklar için babalık davası açılmasına gerek yoktur.

İstisna: Ancak, evlilik içinde doğmuş olmasına rağmen, babalık karinesinin çürütüldüğü durumlarda da babalık davası açılabilir. Örneğin, kocanın açtığı soybağının reddi davası sonucunda çocuğun kendisinden olmadığı anlaşılmışsa, gerçek baba aleyhine babalık davası açılabilir.

 

B) Çocuğun Tanınmamış Olması

Babalık davası açılabilmesi için önemli şartlardan biri, çocuğun baba tarafından tanınmamış olmasıdır. Eğer baba çocuğu tanımışsa, zaten soybağı kurulmuş olacağından babalık davası açılmasına gerek kalmaz.

 

C) Dava Açma Süresi

Öncelikle belirtmek gerekir ki, babalık davası zamanaşımına değil, hak düşürücü süreye tabidir. Bu önemli ayrım, davanın niteliği ve açılma koşulları açısından kritik bir role sahiptir. Hak düşürücü süre, hakkın kullanılması için öngörülen ve geçirilmesi halinde hakkın sona ermesine yol açan süredir.

Not: Zamanaşımı, bir hakkın belirli bir süre kullanılmaması halinde dava açma hakkını ortadan kaldırır, ancak hakkın kendisi varlığını sürdürür. Örneğin; bir borçlu zamanaşımına uğramış bir borcu öderse, bunu geri isteyemez çünkü zamanaşımında da olsa hukuken var olan bir borcu ödemiştir. Öte yandan hak düşürücü süre, belirli bir süre içinde kullanılmayan hakkın tamamen ortadan kalkmasına neden olur.

 

a – Anne İçin Hak Düşürücü Süre

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 303. maddesi, anne için babalık davası açma süresini düzenlemiştir. Buna göre:

  • Anne, babalık davasını doğumdan itibaren 1 yıl içinde açmalıdır.
  • Dava, çocuğun doğumundan önce de açılabilir.
  • Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.

Anne tarafından biyolojik babaya karşı açılan bir babalık davasında Yargıtay, 1 yıllık hak düşürücü sürede gecikmeye neden olacak haklı sebeplere örnekler vermiştir:


” (…) Türk Medeni Kanunu’nun 303. maddesine göre, annenin babalık davası açma hakkı çocuğun doğumundan itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır. Ancak bu sürenin geçmesine davalı tarafın hileli davranışları sebep olmuşsa, bu durum dava açılmasını engelleyen haklı sebep olarak kabul edilebilir. Davalının evli olmasına rağmen davacı ile birlikte yaşaması, çocuğun babası olduğunu kabul etmesi, evleneceğine dair vaatlerde bulunması ve çocuğu tanıma işlemlerini ertelemesi gibi faktörler, davacının dava açmakta gecikmesini haklı kılan sebepler olarak değerlendirilmiştir. HGK Esas: 2023/383 Karar: 2024/294 Tarih: 29.05.2024 (…)”


 

Not: Doğumdan önce açılmış babalık davasında çocuğa kayyım atanarak davaya devam edilir. Ayrıca bu davalarda, doğum, bekletici mesele olarak ele alınır. Zira eğer çocuk ölü doğarsa, kişilik kazanması mümkün olmayacağı için baba ile çocuk arasında soybağı bağı oluşmayacaktır.

Dikkat Edilmesi Gereken Nokta: Çocuk ile başka bir erkek arasında zaten soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık hak düşürücü süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlar.

 

b – Çocuk İçin Hak Düşürücü Süre

Güncel yasal düzenlemelere göre, çocuk için babalık davası açma hakkında herhangi bir hak düşürücü süre bulunmamaktadır. Bu önemli değişiklik, Anayasa Mahkemesi’nin iki kritik kararıyla gerçekleşmiştir:

  • 27.10.2011 tarihli 2010/71 E., 2011/143 K. sayılı karar
  • 15.03.2012 tarihli 2011/116 E., 2012/39 K. sayılı karar

Bu kararlarla birlikte, çocuk ergin olduktan sonra istediği zaman babalık davası açabilme hakkına sahip olmuştur. Bu düzenleme, çocuğun haklarının korunması ve kimlik hakkının güvence altına alınması açısından büyük önem taşımaktadır.

 

 

3 – Babalık Davasının Tarafları

A) Davacılar

Babalık davasını açabilecek kişiler ana ve çocuktur (TMK m. 301/f. 1). Ana ve çocuk, dava açma hakkına birbirlerinden bağımsız olarak sahiptirler. Bu nedenle birinin kaybettiği dava, diğeri için kesin hüküm teşkil etmez; birinin davadan feragati diğerini etkilemez.

a – Ana

Ana, çocuktan bağımsız olarak sahip olduğu babalık davası açma hakkını, çocuk adına değil bizzat kendi adına kullanır. Babalık davası açma hakkı kişiye sıkı surette bağlı bir hak olduğu için, ananın babalık davasını açmak için tam fiil ehliyetine sahip olması gerekmez, ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir. Fakat ayırt etme gücüne sahip değilse, ana yerine temsilci bu davayı açabilecektir. Bunun yanında ana, çocuğu temsilen dava açamaz.

b – Çocuk

Çocuk açısından ise, ergin olmayan çocuk adına babalık davasının kayyım tarafından açılacağı kabul edilmektedir. (TMK m. 301/f. 3). Kayyım açtığı bu davada babalığa karar verilmesini isteyebileceği gibi ayrıca çocuk için nafaka da talep edebilir. Bunun yanında, cocuk ayırt etme gücüne sahipse nafakayı kayyım değil çocuğun kendisi isteyecektir.

Ergin olan ve ayırt etme yeteneğine sahip olan çocuk ise babalık davasını bizzat açabilecek ve yürütebilecektir.

 

Not: Eski Yargıtay kararlarında bu davayı babanın da açabileceği hususunda kararlar verilmiştir. Gerekçe olarak ise ilgili maddenin düzenlenme amacının geniş yorumlanması gerektiği olarak gösterilmiştir. Fakat zaman içerisinde Yargıtay kararlarında babanın bu davayı açmasının geçersiz olduğu yönünde baskın bir eğilim olduğu görülmektedir. Bu yüzden hem Kanunun açık hükmü hem de son yıllarda verilen Yargıtay kararları bir arada değerlendirildiğinde babanın bu davayı açamayacağını kabul etmek gerekir.

 

B) Davalılar

a – Baba

Babalık davası TMK md 301’e öncelikle babaya açılır. Baba, dava esnasında ayırt etme gücünden yoksunsa, kendisini davada yasal temsilci temsil eder. Bunun yanında, baba, dava esnasında küçük ya da kısıtlı olsa bile davayı takip edebilir. Bunun sebebi babalık davasının kişiye sıkı sıkya bağlı hak niteliğinde oluşudur.

Türk Medeni Kanunu’na göre “küçük”, henüz 18 yaşını doldurmamış ve ergin (reşit) olmamış kişidir. Küçükler, sınırlı ehliyetsiz kategorisinde yer alır, yani bazı gündelik işlemleri yapabilirler ancak önemli hukuki kararlar için veli veya vasilerinin onayına ihtiyaç duyarlar. Bu statü, kişinin hak ve fiil ehliyetini sınırlar, onu korumayı amaçlar ve 18 yaşına kadar (istisnai durumlar hariç) devam eder.

b – Mirasçılar

Baba ölmüşse dava bu sefer babanın mirasçılarına yöneltilir. Mirasçılara yapılan tebliğin ardından mirasçılar davalı olarak davaya devam ederler. Davacılar mirasçılardan nafaka talep edemez. Bunun sebebi, çocuk için verilecek nafakanın anne ve babayı ilgilendiren bir hak oluşudur.

c – İhbar Durumu

Babalık davası, Cumhuriyet savcısına ve Hazineye; dava ana tarafından açılmışsa kayyıma; kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir.

Yargıtay bir kararında ihbar etmemenin bozucu neden olduğunu vurgulamıştır: ” (…) Somut olayda dava çocuk tarafından açılmış olup, dava, Cumhuriyet savcısına ve Hazineye ihbar edilmeden karar verilmiştir. Babalık davasının Cumhuriyet savcısına ve Hazineye ihbarı zorunlu bulunduğu hâlde (TMK 301/son) Cumhuriyet Başsavcılığı ve Hazineye dava ihbar olunmadan, yargılamaya devamla işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. Açıklanan bu nedenle de kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir 2HD Esas: 2021/7492 Karar: 2022/9677 Tarih: 29.11.2022 (…)”

 

4 – İspat Yükü ve Deliller

Babalık davasında ispat yükü, genel olarak davacı tarafındadır. Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 302. maddesi ile bir karine getirilmiştir. Buna göre:

Davalının, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması, babalığa karine sayılır.

Bu karine, ispat yükünü tersine çevirmektedir. Yani, davacı taraf bu süre içinde cinsel ilişkinin varlığını ispat ederse, artık çocuğun davalıdan olduğu kabul edilir ve aksini ispat yükü davalıya geçer. Bu sürenin dışında olsa bile fiili gebe kalma döneminde davalının ana ile cinsel ilişkide bulunduğu tespit edilirse aynı karine geçerli olur.

Not: Gebelik süresi olarak ifade edilen 300 ve 180. günler, biyolojik olarak kadının hamile kalabileceği sınırları ifade etmektedir. Bunun yanında nadiren de olsa kadın 300 günden fazla sürede hamile kalabilir. Bu durumun babalık davasında delil teşkil edebilmesi için tıbbi yöntemlerle ispat edilmesi gerekir.

Davacı ana, gebelik süresi içerisinde birden fazla erkekle cinsel ilişkiye girmişse, davalı, başka erkeğin/erkeklerin baba olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ispat ederek babalık karinesini çürütebilir.

 

A) İspat Araçları

Babalığın ispat edebilmesi için anne ile olası baba arasındaki cinsel ilişkinin varlığını kanıtlamak önemlidir. Bunun için, sosyal medya yazışmaları, sık sık birbirlerinin evlerinde kalmaları, tanık arkadaşlarının beyanları gibi ispat araçları kullanılabilir.

Kanun, hakime bu delilleri kullanmakta serbesti getirmiştir. Yani taraflardan birinin güçlü bir ispat olarak değerlendirip mahkemeye sunduğu bir delil, hakim tarafından tamamen ya da kısmen güçsüz olarak görülebilir. Örneğin; babalığı reddeden bir davalı, kadınla cinsel ilişkiye girdiklerinde kadının gebelik önleyici yöntem kullandığını ispat etse bile, bu davada tek başına yeterli bir delil sayılmayabilir. Hakimin bunu diğer delillerle desteklemesi lazımdır.

Bunun yanında daha güvenilir olan tıbbi ispat araçları da mevcuttur:

a – Kan İncelemesi

Kan incelemesi yoluyla babalık tayini, soybağı tespitinde kullanılan eski bir yöntem olup, ebeveynlerin genlerinin çocuğa kalıtım yoluyla geçmesi prensibine dayanır. Anne, çocuk ve baba adayının kan örneklerinin birlikte analiz edilmesini gerektirir. Kan grupları uyumsuzluğu babalığı kesin olarak reddedebilirken, uyumlu olması tek başına babalığı kanıtlamaz ve diğer delillerle desteklenmelidir.

b – Benzerlik muayeneleri

Benzerlik muayeneleri (antropobiyolojik incelemeler), soybağı tespitinde kullanılan bir diğer tıbbi yöntemdir. Bu yöntemde çocuk ile baba olduğu iddia edilen kişinin fiziksel özellikleri karşılaştırılarak aralarındaki morfolojik benzerlikler ve farklılıklar incelenir. Ancak bu testler, kan testleri sonucunda babalık kesin olarak reddedilmişse delil olarak kullanılamaz. Kan testi babalık ihtimalini gösterirse, benzerlik testleri diğer delilleri destekleyici bir unsur olarak değerlendirilebilir. Önemli bir nokta, bu testlerin ancak çocuk üç yaşını doldurduktan sonra yapılabilmesidir.

c – DNA Testi

Babalık davasında en önemli ispat aracı, DNA testidir. DNA testi ile babalık %99,99 oranında tespit edilebilmektedir. Yargıtay da birçok kararında DNA testinin önemine vurgu yapmıştır.

Bununla birlikte, DNA testi dışında başka deliller de kullanılabilir. Örneğin, tanık beyanları, ananın gebe kaldığı dönemde davalı ile birlikte yaşadığına dair belgeler, davalının çocuğu tanıdığına dair beyanları veya davranışları gibi deliller de kullanılabilir.

DNA testi, kan dışında saç, kıl, idrar, tükürük ve doku parçaları gibi çeşitli örneklerle yapılabilir. Test yapılabilmesi için hakim kararı gereklidir ve ilgili kişiler, fotoğraflı bir müzekkere ile kolları mühürlenerek inceleme kurumuna gönderilir.

Dikkat edilmesi gereken nokta, davalının DNA testi yaptırmayı reddetmesi halinde, bu durum davalının aleyhine değerlendirileceğidir.

Not: Babanın vefat etmiş olması durumunda, mezardan alınan doku veya kemik örnekleriyle DNA testi yapılabilir.

 

c – Yardımcı Üreme Teknikleri ve Babalık Davası Meselesi

Yardımcı üreme teknikleri, babalık davası konusunda yeni ve karmaşık hukuki sorunlara yol açmaktadır. Özellikle sperm bağışı, yumurta bağışı ve taşıyıcı annelik gibi uygulamalar, geleneksel babalık kavramını zorlamakta ve yeni hukuki yaklaşımlar gerektirmektedir.

Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, Türk hukukunda sadece evli çiftlerin kendi üreme hücreleriyle yardımcı üreme tekniklerinden yararlanabilmesidir. Sperm bağışı, yumurta bağışı ve taşıyıcı annelik gibi uygulamalar yasaklanmıştır.

Ancak, bu yasağa rağmen yurt dışında veya yasal olmayan yollarla bu tür uygulamalara başvurulması durumunda, doğacak çocukların hukuki durumu belirsizlik taşımaktadır. Bu durumda, çocuğun üstün yararı ilkesi gözetilerek, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Örneğin, yurt dışında sperm bağışı yoluyla dünyaya gelen bir çocuğun Türkiye’de açacağı babalık davasında, genetik baba ile hukuki baba arasındaki ayrımın nasıl yapılacağı önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu tür durumlarda, uluslararası özel hukuk kuralları da devreye girebilmektedir.

 

5 – Babalık Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

A) Görevli Mahkeme

Görevli Mahkeme, davanın konusuna göre hangi tür mahkemenin davaya bakacağını belirler. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev Yargılama Usullerine Dair Kanun uyarınca, babalık davası Aile Mahkemelerinin görev alanına girmektedir. Müstakil aile mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde ise görev, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilen Asliye Hukuk Mahkemesine verilmiştir.

Not: Her sene değişen parasal sınıra bağlı olarak, bu sınırın altında kalan davalara Sulh Hukuk Mahkemesi, üzerindekilere ise Asliye Hukuk Mahkemesi bakar. Babalık davasında ise eğer maddi bir talep olmuşsa, bu parasal sınıra bakılmaksızın davaya yine Aile Mahkemesi bakar.

B) Yetkili Mahkeme

Yetkili mahkeme, davanın hangi yerdeki mahkemede görüleceğini belirler. Babalık davasında yetkili mahkeme konusunda Türk Medeni Kanunu’nun 283. maddesi özel bir düzenleme getirmiştir:

Soybağına ilişkin davalar, taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesinde açılır.

Bu hüküm, davacıya seçimlik bir yetki tanımaktadır. Davacı, kendi yerleşim yeri mahkemesinde dava açabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilir.

Babalık davasında taraflardan hiçbirinin Türkiye’de yerleşim yeri yoksa yetkili mahkeme Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukukunun (MÖHUK) 41. maddesine göre belirlenir.

MADDE 41 – (1) Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.

 

6 – Babalık Davasında Yargılama Usulü

Babalık davalarında, Medeni Kanun’un 284. maddesinde düzenlenen özel yargılama kuralları uygulanır. Bu kuralların amacı, soybağına ilişkin konularda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde tespit edilmesidir.

Önemli noktalardan biri, hâkimin maddi olguları re’sen araştıracağı ve kanıtları serbestçe takdir edeceğidir (TMK m. 284/b.1). Ayrıca, taraflar ve üçüncü kişiler, sağlıkları yönünden bir tehlike oluşturmayan ve davanın sonuçlanması için hâkim tarafından yapılması zorunlu görülen araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler (TMK m. 284/b. 2).

 

7 – Babalık Davasında Geçici Önlemler

Türk Medeni Kanunu’nun 333. maddesi, babalık davası sürecinde çocuğun korunması amacıyla geçici önlemler alınmasına imkan tanımaktadır. Buna göre:

Babalık davası ile birlikte nafaka istenir ve hâkim, babalık olasılığını kuvvetli bulursa, hükümden önce çocuğun ihtiyaçları için uygun bir nafakaya karar verebilir.

Bu hüküm, dava sürecinde çocuğun mağdur olmasını önlemek amacıyla getirilmiştir. Hâkim, babalık olasılığını kuvvetli bulursa, henüz kesin hüküm vermeden önce çocuk için geçici nafakaya hükmedebilir.

Dikkat Edilmesi Gereken Nokta: Bu geçici nafaka, dava sonucunda babalığa hükmedilmemesi halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebilir.

 

 

8 – Davaya Son Veren Taraf İşlemleri

Babalık davası, kamu düzenini ilgilendiren özel bir dava türüdür. Bu davanın kendine özgü niteliği, tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkilerini önemli ölçüde sınırlar. Bununla birlikte, belirli koşullar altında tarafların davayı sona erdirme imkânı vardır. Bu bölümde, babalık davasını sona erdiren taraf işlemlerini inceleyeceğiz.

A) Feragat

Feragat, davacının talep sonucundan vazgeçmesidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 91. maddesine göre tanımlanan bu işlem, babalık davasında da mümkündür. Davacılar, yani ana veya çocuk, babalığa hükmedilmesi talebinden vazgeçerek davayı sona erdirebilirler.

Feragatin Özellikleri:

a) Tek taraflı irade beyanı: Feragat, davacının tek taraflı irade beyanıyla gerçekleşir. Davalının kabulüne ihtiyaç yoktur.

b) Kesin hüküm etkisi: Feragat, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder. Bu nedenle, feragat eden taraf aynı taleple tekrar dava açamaz.

c) Kısmi feragat mümkündür: Davacılar, sadece babalığa hükmedilmesi talebinden değil, aynı zamanda tazminat ve nafaka taleplerinin bir kısmından da feragat edebilirler.

Önemli noktalar:

  • Feragat, hüküm kesinleşinceye kadar yapılabilir.
  • Feragat, sözlü olarak duruşmada yapılabileceği gibi, yazılı olarak da mahkemeye sunulabilir.
  • Çocuk adına kayyım tarafından dava açıldığında, kayyımın feragat edebilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alması gerekir.

Not: “Davanın Tarafları” başlığımızda da belirttiğimiz üzere, ana ile çocuğun birlikte davacı olduğu hallerde, birinin feragati diğerini etkilemez.

Feragatin Sonuçları:

  • Mahkeme, feragat üzerine davanın reddine karar verir.
  • Feragat eden taraf, aynı iddia ile tekrar dava açamaz.
  • Feragat, geçmişe etkili sonuç doğurur.

B) Kabul

Kabul, davalının davacının talep sonucuna muvafakat etmesidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 92. maddesinde düzenlenen kabul, normal şartlarda davayı sona erdiren bir işlemdir. Ancak, babalık davası kamu düzenine ilişkin olduğundan, bu davada kabul hukuki sonuç doğurmaz.

Kabulün Babalık Davasındaki Durumu:

  • Davalının davayı kabul etmesi, mahkemenin delil toplamasını ve inceleme yapmasını engellemez.
  • Mahkeme, davalının kabulüne rağmen, babalığın gerçekten söz konusu olup olmadığını araştırmak zorundadır.

C) Sulh

Sulh, görülmekte olan bir davanın taraflarının karşılıklı anlaşma ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir. Babalık davası kamu düzenine ilişkin olduğundan, taraflar sulh yoluyla davayı tamamen sona erdiremezler.

Sulhun Babalık Davasındaki Uygulaması:

  • Babalık iddiası konusunda sulh yapılamaz.
  • Ancak, dava ile birlikte talep edilen nafaka ve tazminat konularında sulh mümkündür.

Sulhun Geçerliliği İçin Şartlar:

  1. Sulh, sadece nafaka ve tazminat gibi yan konularda yapılabilir.
  2. Yapılan sulh, çocuğun menfaatlerine uygun olmalıdır.
  3. Sulh, mahkeme tarafından onaylanmalıdır.

Dikkat edilmesi gereken nokta: Mahkeme, sulhu onaylarken çocuğun menfaatlerini gözetmek zorundadır. Çocuğun haklarını zedeleyen bir hehangi bir sulh anlaşması onaylanmaz.

D) Yargılamanın Yenilenmesi

Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşmiş bir mahkeme kararının bazı ağır yargılama hataları veya eksiklikleri nedeniyle yeniden görülmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. Babalık davalarında, özellikle DNA testi gibi gelişmiş bilimsel yöntemlerin yaygınlaşması ile birlikte, yargılamanın yenilenmesi konusu özel bir önem kazanmıştır.

a – DNA Testinin Yargılamanın Yenilenmesi Sebebi Olarak Değerlendirilmesi

Günümüzde soybağı davalarında başvurulan en etkili ve kesin delil olan DNA testinin yaygın kullanımından önce verilen ve kesinleşen babalık davası kararlarına karşı, sonradan yapılan ve mahkeme kararının aksini gösteren bir DNA testine dayanılarak yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilip gidilemeyeceği tartışmalı bir konudur.

Doktrindeki Görüşler:

  • Bir görüşe göre, DNA testi sonucu yeni bir delil niteliğindedir ve yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmelidir.
  • Diğer bir görüş ise, DNA testinin yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmesinin hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceğini savunmaktadır.
b – Babalık Davalarında Yargılamanın Yenilenmesinin Sonuçları

Yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilip yeni bir karar verildiğinde, bu kararın etkileri şöyle olabilir:

a) Önceki babalık kararının iptal edilmesi

b) Soybağının düzeltilmesi

c) Geçmişe dönük nafaka ve tazminat ödemelerinin yeniden değerlendirilmesi

d) Miras haklarının yeniden düzenlenmesi

Sonuç olarak, babalık davalarında yargılamanın yenilenmesi, özellikle DNA testi gibi kesin sonuç veren bilimsel yöntemlerin gelişmesiyle birlikte önem kazanmıştır. Ancak, hukuki güvenlik ilkesi ile maddi gerçeğin ortaya çıkarılması arasında bir denge kurulması gerekmektedir.

 

9 – Davanın Sonuçları

Babalık davası sonucunda verilen hüküm, çocuk, ana ve baba açısından oldukça önemli sonuçlar doğurur. Bu bölümde, babalık hükmünün taraflar üzerindeki etkilerini ve ortaya çıkan hukuki durumu inceleyeceğiz.

A) Çocuk Açısından Sonuçları

Soybağının Kurulması: Babalık davası kabul edilip hüküm kesinleştiğinde, çocuk ile babası arasında soybağı ilişkisi kurulur. Bu ilişki, çocuğun ana rahmine düştüğü tarihten itibaren geçerli olur.

Soyadı: TMK md 321’de düzenlenen genel kurala göre çocuk, anne ve babası evli ise ailesinin, değilse annesinin soyadını alabilmektedir. Fakat evlilik dışı doğan çocuk, baba tarafından babalık davası ile ya da tanıma hükmüyle tanınırsa babanın soyadını alır.

Vatandaşlık: Türk vatandaşı baba ve yabancı anadan evlilik birliği dışında doğan çocuk soy bağı kurulmasını sağlayan usul ve esasların yerine getirilmesi halinde Türk vatandaşlığını kazanır (Türk Vatandaşlığı Kanunu md.7/3).

Velayet: Evlilik dışında doğan çocuk ile baba arasında soybağı kurulsa bile velayet anada kalmaya devam edecektir.

İstisna: Ana küçük, kısıtlı, ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa, hakim çocuğun menfaatine göre velayeti babaya verebilir veya vasi atayabilir.

Miras Hakkı: Türk Medeni Kanunu’nun 498. maddesi gereğince, babalık davası sonucunda soybağı kurulan çocuk, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olur. Yani, evlilik içi ve dışı çocuklar arasında miras bakımından hiçbir fark yoktur.

Nafaka: Çocuk, babasından nafaka talep etme hakkına sahip olur. Bu nafaka, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Türk Medeni Kanunu’nun 328. maddesi gereğince, çocuk ergin olduğu halde eğitimine devam ediyorsa, eğitimi sona erinceye kadar nafaka devam edebilir.

Not: Nafakanın ödenmeye başlama tarihi dava tarihidir.

Örneğin biyolojik babaya açılan bir babalık davasında Yargıtay, ödenecek nafakanın “babalık hükmü kesinleştikten sonra” başlayacağı şeklinde hüküm veren Mahkeme kararını, nafakanın “dava tarihinden itibaren” ödenmesi gerektiği gerekçesi ile bozmuştur:


“(…) Dava, babalık ve babalık davasının ferisi niteliğinde olan tedbir ve iştirak nafakası istemlerine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince adi tıp kurumundan DNA raporu alınmış, tarafların ekonomik ve sosyal durumları araştırılmış, davanın kabulü ile babalığın tespitine, ortak çocuk yararına dava tarihinden aylık 1.000 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Bu karara karşı davalı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesince iştirak nafakasının babalık hükmünün kesinleşmesinden itibaren ödenmesine karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu m. 333 hükmünde açıkça düzenlendiği üzere babalık davası ile birlikte nafaka istenebilir ve hâkim, babalık olasılığını kuvvetli bulursa, hükümden önce çocuğun ihtiyaçları için uygun bir nafakaya karar verebilir. Açıklanan nedenlerle, davalının çocuğun babası olduğu da sabit olduğuna göre dava tarihinden itibaren nafakaya hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir 2HD Esas: 2021/10407 Karar: 2022/1840 Tarih: 28.02.2022 (…)”


B) Ana Açısından Sonuçları

a –  Maddi Tazminat:

Ana, Türk Medeni Kanunu’nun 304. maddesi gereğince, babalık davası ile birlikte veya ayrı olarak babadan bazı giderlerin karşılanmasını isteyebilir.

Talep Edilebilecek Giderler:

  1. Doğum giderleri: Doğum için harcanan hastane masrafları, ebelik ücreti, ilaç bedelleri gibi giderler bu hususta sayılabilir.
  2. Doğumdan önceki ve sonraki altışar haftalık geçim giderleri: Ananın bu süre içerisinde yaşamak için yaptığı masraflardır. Örneğin kira ödemeleri, yeme içme masrafları, ananın çalışamamasından kaynaklanan giderler sayılabilir.
  3. Gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer giderler: Gebelik boyunca yapılan masraflara örnek olarak, gebelik esnasında tutulan yardımcı, gebelik ilaçları, muayane ücretleri, tıbbi nedenlerle yapılmış kürtaj masrafı sayılabilir.

b – Manevi Tazminat

Babalık davası hususunda manevi tazminat istenip istenemeyeceği konusunda net bir cevap vermek doğru olmayacaktır. 4721 sayılı Kanun, önceki 743 sayılı Medeni Kanun’dan farklı olarak, annenin manevi tazminat isteyebileceğine dair açık bir hüküm içermemektedir. Kanun, sadece annenin doğum öncesi ve sonrası çocuk için yaptığı masrafların “maddi tazminat” kalemi altında istenebileceğini düzenlemiştir. Ancak, Yargıtay içtihatlarını incelediğimizde Kanunun bu hükmüne uyan kararların yanında, Kanun ile doğrudan ya da dolaylı çelişen kararlar verildiği görülmektedir.

Yargıtay’ın Değişen İçtihatları

Yargıtay’ın bu konudaki kararları zaman içinde değişiklik göstermiş ve farklı daireler arasında çelişkili kararlar verilmiştir. Bu kararları kronolojik olarak incelediğimizde:


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin E. 1976/2112 K. 1976/3465 sayılı 20.04.1976 tarihli kararı: Evlilik dışı doğan çocuğun babalığına hüküm verilen kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği, çünkü kanunda bunu mümkün kılan bir hüküm bulunmadığı belirtilmiştir. Bu karar, manevi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiğini vurgulamıştır.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2018/3586 E. 2018/5675 K. sayılı 26.09.2018 tarihli kararı: Davalının davacının kendi çocuğu olduğunu bildiği halde babalığı benimsemeyerek davacı ile ilgilenmemesinin, davacının ruhsal durumunu olumsuz etkilediği gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu karar, önceki örnekteki kararın aksine, manevi tazminat talebinin kabul edilebileceğini göstermiştir.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin E. 2016/12466 K. 2018/7427 sayılı 29.11.2018 tarihli kararı: Davalının kendi çocuğu olduğunu bildiği halde yıllarca babalığı benimsemeyerek davacının babasız bir çocuk olarak büyümesine, üzüntü ve elem duymasına neden olduğu gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu karar da, bir önceki karara benzer şekilde, manevi tazminat talebinin kabulü yönündedir.


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin E. 2017/8640 K. 2019/1253 sayılı 11.02.2019 tarihli kararı: 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda babalık davalarında manevi tazminata ilişkin bir düzenleme yer almadığı belirtilmiştir. Bu karar da, ilk örnekteki karara paralel olarak, kanuni düzenleme eksikliğine vurgu yapmıştır.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2019/1015 E., 2020/2839 K. sayılı 17.09.2020 tarihli kararı: Davalının müşterek çocuğu benimsemeyip babasız büyümesine sebebiyet vermesi, davacının çocuğun doğumundan itibaren ebeveynlik görev ve sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalması, davalının babalık sorumluluğundan kaçınması hususları göz önüne alındığında, davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu karar ise manevi tazminat talebinin kabulü yönündedir ve daha ayrıntılı gerekçeler sunmaktadır.


Hukuki Değerlendirme

Bu kararlar ışığında, babalık davalarında manevi tazminat meselesinin hala tartışmalı bir konu olduğu ve Yargıtay’ın daireleri arasında dahi görüş ayrılıkları bulunduğu görülmektedir.

Kanunda açık bir hüküm bulunmaması, bazı kararlarda talebin reddedilmesi için gerekçe oluştururken, diğer kararlarda çocuğun menfaati ve yaşadığı manevi zararlar göz önünde bulundurularak tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde kararlar verilmiştir.

Gelecekte, bu konuda daha net bir yasal düzenleme yapılması veya Yargıtay içtihatlarının birleştirilmesi yoluyla bir standart oluşturulması beklenebilir. Ancak şu an için, babalık davalarında manevi tazminat taleplerinin sonucu belirsizliğini korumaktadır ve her dava özelinde ayrı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Manevi Tazminata Dair Diğer Görüşler:

Doğuma neden neden olan cinsel ilişki, ananın kişilik haklarına saldırı niteliğindeyse ya da Türk Ceza Kanununda düzenlenen “cinsel dokunulmazlığa karşı düzenlenen suçlar” dan birini teşkil ediyorsa, bu durumda Türk Borçlar Kanunu md. 49’da düzenlenen “haksız fiil” nedeniyle manevi tazminat talep edilebileceğini savunan görüşler mevcuttur.

 

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Ozan Soylu

Evlilik Dışında Doğmuş Çocuğun Babalık Davası

 

 

Örnek Yargıtay Kararı


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2017/6578 Esas ve 2017/17330 Karar numaralı kararı, soybağı tespiti ve nüfusa tescil konularında önemli hukuki prensipler ortaya koymaktadır. Davada, evlilik dışı doğduğu iddia edilen ve nüfusa kaydedilmemiş bir çocuğun, biyolojik babası olduğunu iddia eden kişi tarafından kendi çocuğu olarak nüfusa tescil edilmesi talep edilmiştir.

Yargıtay, kararında öncelikle çocuğun nüfusa kaydedilmemiş olmasının dava açılması için bir engel teşkil etmediğini vurgulamıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 28. maddesine atıfta bulunarak, kişiliğin çocuğun sağ olarak doğduğu anda başladığını ve nüfusa tescilin sadece bildirici nitelikte olduğunu belirtmiştir.

Kararda, soybağı kavramı detaylı olarak ele alınmış ve Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesi uyarınca soybağının nasıl kurulacağı açıklanmıştır. Buna göre, çocuk ile anne arasındaki soybağı doğumla, baba ile arasındaki soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulmaktadır.

Yargıtay, somut olayda çocuğun, annenin evlilik birliği içinde dünyaya geldiğini tespit etmiş ve bu nedenle Türk Medeni Kanunu’nun 285. maddesi gereğince, çocuğun kocadan olduğu karinesinin geçerli olduğuna hükmetmiştir. Bu durumda, biyolojik baba olduğunu iddia eden davacının “babalık davası” açma hakkının bulunmadığı, ancak Türk Medeni Kanunu’nun 291. maddesinde sayılan hallerde “soybağının reddi” davası açabileceği belirtilmiştir.

Çocuğun nüfusa tescili talebi konusunda ise Yargıtay, bu işlemin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu uyarınca nüfus idaresine verilmiş idari bir görev olduğunu vurgulamış ve bu talebin görev yönünden reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir.


 

Yazıyı paylaşın: