Zilyetliğin Tanımı ve Türleri Nedir? – Av. Ozan Soylu
Türk Medeni Kanunu’nun 973. maddesinin ilk fıkrası zilyetliği, “Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde dar anlamda tanımlamaktadır. Bu tanımda kanun koyucu, “fiili hakimiyet” kavramını temel almış, ancak zilyetliğin çok yönlü karakterini tam olarak yansıtamamıştır. Bu yazımızda zilyetlik kavramının tanımını geniş olarak inceleyeceğiz ve ardından zilyetliğin unsurları ile türlerini açıklayacağız.
1. Zilyetliğin Tanımı
1.1. Kanuni Tanım
Türk Medeni Kanunu’nun 973. maddesinin ilk fıkrası zilyetliği, “Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde tanımlamaktadır. Kanun’da kullanılan fiili hakimiyet kavramının içeriği net olarak belirlenmemiştir. Özellikle belirtmek gerekir ki, fiili hakimiyet yalnızca bir eşyayı fiziken elde bulundurmaktan ibaret değildir. Nitekim TMK’nın 974. maddesi bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu maddeye göre, bir kişi herhangi bir sınırlı ayni hak veya kişisel hakkın kurulması ya da kullanılması amacıyla bir eşyayı başkasına devrettiğinde, hem devreden hem de devralan zilyet sıfatını kazanmaktadır. Örneğin, bilgisayarını Mehmet’e ödünç veren Ahmet, dolaylı zilyet; bilgisayarı ödünç alan Mehmet ise dolaysız zilyettir.
Fiili hakimiyet kavramını değerlendirirken, toplumsal yaşamın gerçekleri ve gündelik hayatın olağan akışı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda eşyanın niteliği, kullanım amacı ve sosyal yaşamdaki işlevi önem kazanmaktadır. Mesela bir avukatın ofisindeki hukuki dokümanlar üzerindeki zilyetliği, bu belgelerin fiziken başka bir yerde muhafaza ediliyor olmasına rağmen devam edebilir. Ya da bir akademisyenin evinde çalışırken kullandığı bilgisayar üzerindeki zilyetliği, bilgisayarı üniversitedeki ofisinde bırakması halinde de sürmektedir.
Bu örnekler, fiili hakimiyetin salt fiziki bir teması değil, sosyal ve ekonomik yaşamın gerçeklerine uygun bir hakimiyet ilişkisini ifade ettiğini göstermektedir.
1.2. Doktrindeki Tanımlar
Zilyetliğin tanımı konusunda doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Sözlük anlamıyla zilyetlik, “bir kimsenin bir şeyi elinin altında bulundurması” olarak tanımlanmaktadır. Ancak hukuki anlamda zilyetlik, bu basit tanımın ötesine geçmektedir.
Zilyetlik, eşyalardan ekonomik bakımdan yararlanmak, onları kullanmak ve bu kullanma ve yararlanmayla ilgili her türlü maddi ve hukuki fiilleri icra etmek için eşyalar üzerinde fiili kudret kullanmak, yani eşyaları fiili hakimiyet altında bulundurmak, tutmak demektir. (Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 47.)
Doktrindeki hakim görüşe göre zilyetlik, kişi ile eşya arasındaki bilinçli bir şekilde kurulup sürdürülen fiili hakimiyet ilişkisinden kaynaklanan ve kişi lehine bir takım hak ve yetkilerle aleyhine bazı ödevler getiren hukuki bir durumdur. Bu tanım, zilyetliğin sadece maddi bir olgu olmadığını, aynı zamanda hukuki sonuçlar doğuran bir kurum olduğunu vurgulamaktadır.
Bazı hukukçular zilyetliği, buna konu teşkil edecek eşya üzerinde iradi şekilde hakimiyetin ele geçirilmesi ile doğan ve bu hakimiyetin iradi olarak terkine veya başkası tarafından gasbına veya başka sebeplerle sona ermesine kadar devam eden hukuki bir durum olarak tanımlamaktadırlar. Bu yaklaşım, zilyetliğin iradi yönüne vurgu yapmakta ve onun dinamik yapısını ortaya koymaktadır.
2. Zilyetliğin Temel Unsurları
2.1. Fiili Hakimiyet Unsuru
Fiili hakimiyet, zilyetliğin maddi unsurunu oluşturmaktadır. Bu unsur, bir kimsenin mülkiyet veya diğer sınırlı bir ayni hak olarak sahip olabileceği maddi haklar dışında, bir şey üzerinde kullanabileceği fiili kudreti ifade eder. Söz konusu fiili hakimiyet, eşya ile kişi arasında maddi bir bağlantı şeklinde görünür.
Fiili hakimiyet unsurunun varlığının kabul edilebilmesi için, maddi bağlantının mutlaka sıkı olması, yani eşyanın kişinin elinin altında veya çok yakınında bulunması şart değildir. Kişinin o eşya üzerinde fiili hakimiyetini sürdürebilecek durumda olması yeterlidir. Bu kapsamda bir kimse, üzerinde taşıdığı telefonun, kafasındaki şapkanın zilyedi olduğu kadar, evinin önüne park ettiği motosikletinin, kiraya verdiği evinin, rehin bıraktığı buzdolabının da zilyedidir.
Fiili hakimiyetin bir diğer önemli özelliği, süreklilik göstermesidir. Az çok süreklilik arz eden bir maddi bağlantının varlığı gerekmektedir. Bu nedenle, örneğin yanında oturan arkadaşının kitabını inceleyen öğrenci, kitabın zilyedi sayılmaz. Çünkü bu durumlarda fiili hakimiyet geçici niteliktedir ve süreklilik unsuru eksiktir.
Öte yandan, fiili hakimiyetin tekrar kurulabilecek şekilde geçici kaybı, zilyetliğin kaybına yol açmaz. Örneğin, ara sıra su baskınına uğrayan yerler üzerindeki zilyetlik bu duruma örnek gösterilebilir. Aynı şekilde, bir kimsenin çalışma masasında unuttuğu saatinin zilyetliğini kaybettiği söylenemez. Bu kimse, zilyetlik sona erene kadar o saatin zilyedi olmaya devam eder.
2.2. Zilyetlik İradesi Unsuru
Zilyetliğin diğer temel unsuru olan zilyetlik iradesi, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş olmasına rağmen, doktrinde geniş tartışmalara konu olmuştur. Zilyetlik iradesinin zilyetliğin zorunlu bir unsuru olup olmadığı, hukukçular arasında uzun zamandan beri tartışılagelen bir konudur.
Bazı hukukçular zilyetlik için böyle bir unsura gerek olmadığı görüşünü savunurken, doktrindeki baskın görüş zilyetlik iradesinin zilyetliğin zorunlu bir unsuru olduğu yönündedir. Bu görüşe göre, bir kimsenin fiili hakimiyeti altında bulunmakta olan bir şeyi fiili hakimiyeti alanında bulundurmak konusunda bir isteği de olmalıdır. Yani bir eşya üzerinde fiili hakimiyet, ancak bilerek ve istenerek icra edildiği takdirde zilyetlikten söz edilebilir.
Zilyetlik iradesinin zilyetliğin zorunlu unsuru olarak kabul edilip edilmemesi, önemli pratik sonuçlar doğurmaktadır. Şayet zilyetlik iradesi zorunlu unsur olarak kabul edilmezse, sadece fiili hakimiyet yeterli olacak ve örneğin bir kimse, haberi olmadan cebine konulmuş olan çalıntı bir saatin zilyedi sayılacaktır. Buna karşılık, zilyetlik iradesi zorunlu unsur olarak kabul edildiğinde, kişide ayrıca zilyet olma iradesi de aranacağından, böyle bir durumda zilyetlikten söz edilemeyecektir.
Önemle belirtmek gerekir ki, zilyetlik iradesinin her bir eşya için ayrı ayrı var olması gerekli olmadığıdır. Fiili hakimiyet konusunda genel bir iradenin, genel bir zilyet olma isteğinin varlığı yeterlidir. Bu kapsamda örneğin, evinin önüne bir posta kutusu koymuş olan kimse, kutuya atılan bütün mektupların zilyedi olur. Aynı şekilde, zilyetlik iradesi bir defa doğduktan sonra, zilyedin bilinçli bir şekilde devamlı olarak zilyetlik iradesini taşımasına gerek yoktur. Zilyetlik iradesi bir kez doğduktan sonra, sona erene kadar devam eder.
Zilyetlik iradesinin bulunmadığını iddia eden tarafın, bunu ispat etmesi gereklidir. Bu durum, zilyetlik iradesinin varlığının karine olarak kabul edildiğini göstermektedir. Bu karinenin aksini ispat yükü, zilyetlik iradesinin bulunmadığını iddia eden tarafa aittir.
4. Sonuç
Zilyetliğin hukuki niteliği konusunda doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre zilyetlik bir hak, hatta ayni haklarla birlikte düzenlendiği için bir ayni hak olarak nitelendirilmiştir. Hak, hukuken korunan bir menfaattir ve zilyetlik de hukuk düzenince korunduğu için bu görüş savunulmuştur. Nitekim Yargıtay da, 9.10.1946 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nda zilyetliğin bir ayni hak olduğu görüşünü benimsemiştir.
Ancak doktrindeki hakim görüş, zilyetliğin bir hak olmadığı, sadece hukukun koruduğu ve bazı sonuçlar bağladığı bir fiili durum olduğu yönündedir. Zilyetliği bir hak olarak nitelendirmek doğru değildir, çünkü zilyetliğin mutlaka bir hakka dayanması gerekmez. Örneğin hırsızın zilyetliğinin korunmasında hakka dayanmayan bir zilyetlik söz konusu olduğu halde hukuk düzeni bu zilyetliği korur. Buradaki amaç kamu düzenini ve hukuk güvenliğini korumaktır.
Sonuç olarak; Türk Medeni Kanunu’nun 973. maddesinde “bir şeyin üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse” şeklinde dar bir tabirle tanımlanan zilyetlik, aslında hem fiili hakimiyet hem de zilyetlik iradesini içeren, kişi ile eşya arasında bilinçli şekilde kurulan ve sürdürülen, hukuken korunan ve önemli sonuçlar doğuran bir hukuki durumdur. Asli-fer’i, dolaylı-dolaysız, tek-birlikte ve eşya-hak zilyetliği gibi türleri bulunan zilyetlik, bu çeşitli görünüm biçimleriyle özellikle taşınır mallarda aleniyeti sağlama ve ayni hakları koruma işlevini yerine getirmektedir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.