Türk Hukukunda Zina Nedeniyle Boşanma Davası
Evlilik sözleşmesinin akdedilmesi ile eşler arasında belirli yükümlülükler doğmaktadır. Bu yükümlülüklerin başında Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesi uyarınca sadakat borcu gelmektedir. Bu yükümlülüğün ihlal edilmesi durumunda boşanma ancak dava yoluyla gerçekleşebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde özel boşanma nedeni olarak sayılan zina fiilinin işlenmesi halinde zina nedeniyle boşanma davası açılabilir. Eşler arasında sadakatin bulunmaması hukuki olarak boşanma sebebi kabul edilmektedir.
Zina Tanımı ve Zina Sayılan Eylemler
Zina, evli bir erkek veya kadının bilerek ve isteyerek karşı cinsten olmak üzere eşi olmayan başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesidir. Bu bağlamda, evli olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkiler zina olarak değerlendirilmez.
Evli bir kişinin eş cinsten bir kişiyle cinsel ilişkisi zina sayılmaz. Ancak sadakat yükümlülüğünü ihlal eden bu tür fiiller, evlilik birliğinin temelinden sarsılması veya namussuz hayat sürme boşanma nedeni olabilir.
Eşya, hayvan veya ölü bedenle ilişki de zina sayılmaz. Aynı şekilde, evli bir kadının kocasının izni olmadan suni döllenme yaptırması da zina olarak değerlendirilmez. Bu tür durumlarda, evli bir kadının başka bir erkekle cinsel ilişkiye girmemesi gerektiğini vurgulamak önemlidir.
Flört, mektuplaşma, mesajlaşma veya öpüşme ve sarılma gibi bedensel yakınlaşmalar zina sayılmaz. Telefon görüşmeleri, mesajlaşmalar veya başka birinin arabası/bisikletiyle gezme de zina olarak kabul edilmez.
Ancak bu tür davranışlar duruma ve şartlara göre evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak değerlendirilebilir. Eşler arasında güvensizlik veya şüphe yaratan davranışlar evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak kabul edilebilir. Bu durumda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılabilir, ancak bu doğrudan zina sayılmaz.
Öte yandan, zinanın tamamlanmadığı, yani teşebbüs aşamasında kaldığı bir durum farklı bir değerlendirme gerektirir. Burada önemli olan evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmasıdır. Bir eş, zinanın teşebbüs aşamasında kaldığı bir durumla karşılaşırsa, zina nedeniyle değil, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açması daha uygun olacaktır. Bu, zinanın gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğinden bağımsız olarak evlilik birliğinin devamını imkansız kılan temel sorunlara dayanmaktadır.
Zina, evliliğin devamı sırasında gerçekleşmelidir. Eşlerin evlilik öncesi (nişanlılık veya flört dönemi) veya evliliğin sona ermesinden sonra üçüncü kişilerle cinsel ilişkileri zina sayılmaz.
Zinada Ayırt Etme Gücü ve Kusurluluk
Bir eşin zina fiili bilerek ve isteyerek, yani bilinçli ve kasıtlı olarak gerçekleşmelidir. Bir eş, kalıcı veya geçici ayırt etme gücünün kaybı nedeniyle (örneğin sarhoşluk veya hipnoz) başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girerse, kusurlu sayılmaz ve söz konusu cinsel ilişki zina olarak değerlendirilmez.
Ancak eşin ayırt etme gücünün kaybı kusurlu bir davranıştan kaynaklanıyor ve bu nedenle başka bir kişiyle cinsel ilişkiye giriyorsa, bu zina sayılır.
Evli bir kadın aşırı alkol tüketiminden sonra bilinçli olarak başka bir erkek veya bekar bir arkadaşla geceyi geçirirse, bu zina olarak değerlendirilebilir. Alkol nedeniyle ayırt etme gücünü kaybetmiş olsa bile, böyle bir ilişkiye bilinçli olarak katılması, evlilik sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlamına gelir. Bu nedenle, böyle bir davranış zina olarak kabul edilebilir.
Zina ve Affetme: Boşanma Davalarında Hukuki Sonuçlar
Türk Medeni Kanunu’nun 161/3. maddesi, aldatılan eşin zina nedeniyle boşanma davası açma hakkına sahip olduğunu belirtir. Ancak aldatılan eş, aldatan eşi affederse, yani eylemi affederse, boşanma davası açma hakkını kaybeder.
Bu affetme süreci, eşler arasında bir uzlaşma veya ilişkinin yeniden kurulması arzusunu yansıtabilir. Affetme gerçekleşirse, daha sonra zina nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması gerekçesiyle boşanma davası açılamaz.
Zaten zina nedeniyle açılmış bir boşanma davası varsa, aldatan eş affı kanıtlayabilir ve aldatılan eşin dava hakkını kaybettiğini iddia edebilir. Bu, zinanın affedilmesi ve bu nedenle boşanma davasının reddedilmesi anlamına gelir.
Affetme mutlaka açık bir beyanla yapılmak zorunda değildir; duygusal veya somut eylemlerle de gösterilebilir. Ayrıca affetme yazılı veya sözlü olsun, aynı hukuki sonuçlara sahiptir. Üçüncü bir kişiye karşı yapılan affetme de aynı etkiye sahiptir, yani zina nedeniyle boşanma davası açma hakkının kaybı.
Örneğin, eşlerin ekonomik nedenlerle birlikte yaşamaya devam etmeleri zinayı affettikleri anlamına gelmez. Bu durum sadece ekonomik, sosyal veya çocuklarla ilgili nedenlerle ortak yaşamın devam ettirilmesi olarak yorumlanabilir.
Gerçek bir affın gerçekleştiğini göstermek için eşlerin niyetlerini ortak seyahatler veya mahrem ilişkiyi sürdürme gibi samimi eylemlerle açıkça göstermeleri gerekir. Bu tür eylemler affın varlığını ve dava hakkının kaybını destekleyebilir.
Yargıtay, zina ve affetme konusunda birçok kararında şu düzenlemeyi yapmıştır: “Evlilikle eşler karşılıklı sadakat yükümlülüğü altına girerler (TMK md. 185/III). Bu yükümlülüğün ihlali halinde aldatılan eş zina nedeniyle boşanma davası açabilir ve ayrıca manevi tazminat talep edebilir. Aldatılan eş zina nedeniyle boşanma davası açarsa manevi zararı için tazminat almış sayılır. Boşanma davası açmayan eş affetmiş kabul edilir. Affeden eş manevi tazminat talep edemez.”
Zina Nedeniyle Boşanma Davasında Süreler
Zina nedeniyle boşanma davası açmak için belirli süreler vardır. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 161/2. maddesi uyarınca, boşanma davası zinanın öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde ve her halükarda zinanın işlendiği tarihten itibaren beş yıl içinde açılmalıdır. Bu süreler aşılırsa dava hakkı sona erer.
Ancak aldatan eş affedilmişse, sürelerin dolması evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açma hakkını etkilemez.
Sadece şüphe veya belirsizlik durumunda süre işlemeye başlamaz. Eşin zina eylemi hakkında kesin bilgiye sahip olması gerekir. Zina eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair araştırmalar veya şüpheler de sürenin işlemeye başlaması için yeterli değildir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davalarında İspat Araçları
Zina nedeniyle boşanma davasında ispat yükü davacı eştedir. Davacı, davasını başarılı kılmak için zina eylemini kanıtlamalıdır. Davalının pasifliği davacıyı ispat yükünden kurtarmaz.
Zina nedeniyle boşanma davasındaki ispat araçları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) belirlenen süreler ve yöntemlere göre sunulmalıdır. HMK’ya göre, ön incelemede belirlenen iki haftalık süreden sonra deliller sunulamaz. Bu nedenle, boşanma davası sırasında meydana gelen sadakatsizlik eylemleri için deliller sunulamaz ve devam eden davada dikkate alınmaz. Daha sonra meydana gelen bir zina ise yeni bir boşanma davasında ileri sürülebilir.
Zina genellikle taraflar arasında gizlice gerçekleştiğinden, ispat süreci çoğu zaman kolay değildir. Tarafları suçüstü yakalamak zor olduğundan, zina iddiaları tanık ifadeleriyle desteklenmelidir. Bu nedenle hakim, zina için güçlü kanıtlar varsa suçüstü olmadan da boşanma kararı verebilir. Bu bağlamda, suçüstü yakalanmanın mutlak bir şart olmadığını ve dolaylı kanıtların yeterli olabileceğini vurgulamak önemlidir.
Zina İddialarını Destekleyen Ana İspat Yöntemleri
Zina iddialarının doğrulanması veya çürütülmesi için ispat birçok farklı yöntem gerektirebilir. İddiaların doğruluğunu tespit etmek için en önemli ispat yöntemleri şunlardır:
İlk olarak hamilelik testi. Özellikle bir eş kısır ise veya cinsel organı yoksa, diğer eşin hamileliği zina için güçlü bir kanıt olarak görülebilir. Ayrıca, hamilelik testleri ve bekaret raporları da doğrulayıcı tıbbi belgeler olarak önem taşıyabilir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar başka bir belirti olabilir. Bu tür hastalıkların ortaya çıkması, bir eşin üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkiye girdiğini gösterebilir ve zina kanıtı olarak değerlendirilebilir.
Fotoğraflar ve diğer görsel materyaller zina iddialarını kanıtlamak için sıklıkla kullanılan yöntemlerdir. Ancak hakim tarafından daha güçlü bir şekilde dikkate alınması için, bu tür kanıtların başka kanıtlarla desteklenmesi gerekir.
İletişim araçları da zina iddialarını doğrulamak için kullanılır. Mektuplar, bilgisayar kayıtları, telefon görüşmeleri ve ses kayıtları mahkeme kararlarında dikkate alınabilir ve zina iddialarını doğrulamada önemli bir rol oynayabilir.
Son olarak, tanık ifadeleri de zina iddialarını destekleyen bir yöntemdir. Tanıklar tarafların dışındaki kişilerden seçilir ve somut gözlemlere dayanan ifadeleri zina iddialarının doğruluğunu tespit etmede kritik bir rol oynar. Diğer kanıtlarla desteklenen tanık ifadeleri, genellikle zina nedeniyle boşanma kararlarının anahtarıdır.
Boşanma Davalarında Özel Hayatın Korunması ve Hukuka Uygun Delil Toplama İlkeleri
Özel hayatın korunması ile hukuki koruma hakkı arasındaki denge, boşanma davalarında sıkça karşılaşılan hassas bir konudur. Hukuk sistemleri bireylerin özel hayatına, konut dokunulmazlığına ve iletişim özgürlüğüne saygı gösterir. Bu nedenle, bu haklara müdahale yoluyla veya hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen kanıtlar, genellikle mahkeme önünde geçerli kanıtlar olarak kabul edilmez.
Davalı eşin kusurunu kanıtlamak için bazen eşin özel hayatına müdahaleler veya hukuka aykırı delil elde etme girişimleri yapılabilir. Ancak bu, hukuka uygun delil toplama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Yargıtay, boşanma davalarında hukuka aykırı kanıtların kullanımı konusunda genel olarak tutarlı kararlar vermiş, ancak bazı durumlarda karşıt kararlar da vermiştir:
“(…) Eşin gizli olmayan görüşmelerinin kaydedilmesi ve bu şekilde sadakat ihlallerinin tespit edilmesi özel hayatın gizliliğinin ihlali teşkil etmez ve bu şekilde elde edilen bilgilerin hukuka aykırı kabul edilmesi doğru olmaz. Ancak eş, aile birliği için kullanılan ortak aile alanında hukuka aykırı nedenlerle arkadaşlarını ağırlıyorsa, bu ailevi özel hayatın gizliliğinin ihlali olarak görülebilir. Bu nedenle, söz konusu delil aracının elde edilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemez (Yarg. 2.HD. T. 20.10.2008, E. 2007/17220, K. 2008/13614).
Başka bir davada Yargıtay, kocanın eşine teslim ettiği akıllı telefona yüklenen gözetim yazılımı aracılığıyla elde edilen kanıtların hukuka aykırı kabul edilmemesi gerektiğine karar vermiştir. Ancak başka bir davada mahkeme, eşin telefonuna rızası olmadan kurulan gözetim yazılımı aracılığıyla elde edilen ses kayıtlarının hukuka aykırı kanıtlar olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Yargıtay, dijital platformlardan fotoğraf, video, resim ve ses kayıtlarının diğer kanıtlarla desteklenmesi halinde mahkeme kararlarında dikkate alınabileceği görüşündedir.
“… Gözetim yazılımıyla elde edilen ses kayıtları hukuka aykırı kanıt sayılsa bile; tanık ifadeleri, telefon kayıtları ve fotoğraflar bir arada değerlendirildiğinde zinayı kanıtlamıştır…” (Yarg. 2. HD. T. 01.06.2017, E. 2015/26918, K. 2017/6688)
Ancak bu tür kanıtlar aldatma veya yanıltıcı yöntemlerle elde edilmemiş olmalıdır. Bir örnekte, bir kadının sosyal medyada farklı bir isimle eşine yazarak elde ettiği bilgiler, boşanma davasında kanıt olarak kabul edilmemiştir.
Eşin sosyal medyada tanıştığı kişilerle kamuya açık olarak paylaştığı veya paylaştığı fotoğraflar veya resimler boşanma davasında kanıt olarak dikkate alınabilir. Eşin bu kamuya açık bilgileri nasıl elde ettiğinin önemi yoktur.
Aynı şekilde, üçüncü bir kişinin aldatan eşle paylaştığı mesajlar ve fotoğraflar hakkında aldatılan eşe sağladığı bilgiler, hukuka aykırı elde edilmiş kanıtlar sayılmadığından boşanma davasında kullanılabilir. Ancak eş tarafından diğerinin bilgisi olmadan kurulan bir cihaz aracılığıyla elde edilen kanıtlar hukuka aykırı kanıtlar olarak değerlendirilir.
Bir tanık, eşin iletişim özgürlüğünü, özel hayatını veya konut dokunulmazlığını ihlal ederek bilgi edinmişse, buna dayanan ifadeler hukuka aykırıdır. Örneğin, eşleri gizlice gözlemleyerek zina hakkında bilgi edinen bir tanığın ifadesi hukuken geçerli değildir ve kanıt olarak kabul edilmez. Ayrıca, eşin telefonları, bilgisayarları, mesajları, görüşmeleri, e-postaları ve yazışmaları gibi bilgilere erişimin doğal olarak ortak yaşam çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir. Eş, özel bir çaba göstermeden diğerinin telefonuna, e-postalarına veya sosyal medyasına erişebiliyorsa ve sadakatsiz davranış hakkında bilgiye sahipse, bu bilgileri kanıt olarak sunabilir.
Boşanma Davalarında Delillerin Değerlendirilmesinin Sınırları ve Hakimin Yetkileri
Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi, hakimin boşanma davalarında delilleri değerlendirmede serbest olduğunu belirtir. Ancak bu, hakimin sınırsızca delil değerlendirebileceği anlamına gelmez. Usul hukuku kuralları, hakimin delilleri keyfi ve sınırsız bir şekilde değerlendirmesine izin vermez. Hakim, delilleri değerlendirmesi için gerekçelerini ortaya koymalıdır. Verilen kararlar Yargıtay tarafından incelenebilir. Bu, hakimin delil değerlendirme yetkisinin sınırsız olmadığını ve bir denetime tabi olduğunu vurgular.
Zina Nedeniyle Boşanma Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Boşanma davalarında “yetkili mahkeme” Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesine göre belirlenmiştir. Bu maddeye göre, boşanma davası eşlerden birinin yerleşim yerinde veya eşlerin son altı ayda birlikte yaşadıkları yerde açılabilir. Türk Medeni Kanunu, davacının seçimine sunulan iki farklı yetkili mahkeme öngörmektedir.
Görevli mahkeme, davanın görülmesi için hangi mahkemenin yetkili olduğunu belirler. Boşanma davalarında “görevli mahkeme” Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemesi olmayan yerlerde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesi boşanma davalarını üstlenir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davasının Sonuçları
Zina nedeniyle boşanma davalarında mahkeme, taraflar talep etmese bile resen belirli kararlar verir. Bu kararlar mal paylaşımı, maddi ve manevi tazminat, çocukların velayeti, nafaka ödemesi ve kişisel temas hakkını içerir. Özellikle aldatan eşin yasal mal rejimindeki hakları ve payları ile mal rejiminin tasfiyesi ele alınır.
Zina Nedeniyle Boşanmadan Sonra Mal Paylaşımı
Boşanma durumunda, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte geçerli mal rejimi de sona erer. Bu, boşanma davasının açıldığı tarihte belirlenir (TMK md. 225/2, TMK md. 247/2, TMK md. 271/2). Mal rejiminin sona erme tarihi, boşanma davasının açıldığı tarihe geriye dönük olarak belirlenemez.
Türk Medeni Kanunu’nun 179. maddesine göre, boşanmadan sonra mal rejimi, mal rejimine ilişkin ilgili hükümlere göre çözülür. Bu madde ayrıca mal rejiminin sona erme zamanına ilişkin hükümlere de atıfta bulunur.
Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davası içinde yapılmalıdır. Boşanma davasının gecikmesi gibi istisnai durumlarda, mal rejiminin tasfiyesi ayrı bir davanın konusu olabilir. Boşanma kararı kesinleşmediği sürece, evlilik birliği hala devam ettiğinden mal rejimi tasfiye edilemez. Boşanma kararı kesinleştiğinde, mal rejiminin boşanma davasının açıldığı tarihte sona erdiği kabul edilir ve tasfiye buna göre yapılır. Mal rejimi boşanma dışında bir nedenle sona ererse (örneğin mal rejimi değişikliği), evlilik devam etse bile mal rejimi tasfiye edilebilir.
Zina Nedeniyle Boşanmada Maddi Tazminat
Boşanma davalarında maddi tazminat, kusurlu eşin diğer eşe evlilik sırasındaki maddi zararlar için ödediği bir tazminattır. Bu tazminat, evlilik sırasındaki ihlal nedeniyle ortaya çıkan kusursuz veya daha az kusurlu eşin haklarını kapsar. Amaç, kusursuz eşe boşanmadan sonra evlilikten elde ettiği yaşam standardını sürdürme imkanı vermektir.
Haksız fiilden kaynaklanan tazminat taleplerindenfarklı olarak, boşanma davalarında maddi zararı tam olarak belirlemek zordur. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. maddesi, uygun bir tazminatın belirlenmesi gerektiğini belirtir.
Evlilik sırasında elde edilen avantajlar boşanma durumunda tazminatın bir parçası olarak değerlendirilir. Örneğin, yaşam standardının kötüleşmesi, geçim kaynağının kaybı veya zina nedeniyle tıbbi tedavi masrafları bu tür zararlar olabilir. Beklenen avantajlar, boşanmadan sonra elde edilebilecek öngörülen avantajlardır.
Tazminat talep eden bir eş kusursuz veya daha az kusurlu olmalıdır. Eşit derecede kusurlu bir eş tazminat talep edemez. Ancak her dava bireysel olarak değerlendirilmelidir. Yargıtay kararları farklı senaryolara işaret etmektedir.
Tazminat tutarının belirlenmesinde tarafların sosyal ve ekonomik durumu, evliliğin süresi, kusur derecesi ve diğer faktörler dikkate alınır. Maddi tazminat genellikle nakit olarak ödenir, ancak hakim kararına göre başka tazminat şekilleri de mümkün olabilir. Hakim talep edilen tutardan daha yüksek bir tazminat belirlemez.
Zina Nedeniyle Boşanmada Manevi Tazminat
Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanma davası sırasında kişilik hakları ihlal edilen bir eşin kusurlu eşten manevi tazminat talep edebileceğini belirtir. Ancak bu talep belirli koşullara bağlıdır. Manevi tazminat tutarı, zarar görenin haksız zenginleşmesini veya zarar verenin aşırı zarara uğramasını önlemek için uygun olmalıdır.
Özellikle zina durumlarında, bu eylem diğer eşin şeref ve haysiyetini ciddi şekilde etkiliyorsa, manevi tazminat talebi kabul edilebilir. Ancak zinayı tolere eden veya görmezden gelen bir eş, kişilik hakları ihlal edilmiş olsa bile manevi tazminat talep edemez.
Bu süreçte kusurluluk kritik bir faktördür. Örneğin, fiili ayrılık sırasında başka bir kişiden çocuk sahibi olan bir eş kusurlu kabul edilir. Aynı şekilde, manevi tazminat talep eden eş, diğerine göre daha az kusurlu veya tamamen kusursuz olmalıdır. Sadakat yükümlülüğünün ihlalinden sonra hakaret gibi duygusal tepkiler kusurluluk kanıtı sayılmaz.
Ayrıca, evlilikte cinsel ilişkiyi reddetmek diğer eşi zinaya yetkilendirmez. Ancak bu, tazminat tutarını etkileyebilir. Eşit derecede kusurlu eşler ne maddi ne de manevi tazminat talep edebilir.
Boşanma Davası Sürecinde Mahkemenin Geçici Önlemleri
Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi, mahkemenin boşanma davası sırasında alabileceği geçici önlemleri düzenler. Hakim, dava sürecinde eşlerin barınması, nafakası, mal yönetimi ve çocukların bakımıyla ilgili gerekli önlemleri alabilir. Bu geçici önlemler, Türk Medeni Kanunu’nun 185/3 ve 186/3. maddelerine göre belirlenir ve dava açılma tarihinden itibaren tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak uygulanır.
Geçici önlemler, adından da anlaşılacağı gibi, dava sürecinde geçerli olan ve hakimin değişen koşullara göre uyarlayabileceği önlemlerdir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
