Komşuluk Hukukundan Kaynaklanan Elatmanın Önlenmesi Davası
Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesi, mülkiyet hakkının kullanımını ve korunmasını düzenler. Bu maddeye göre, malik dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir; ancak bu yetki hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılmalıdır. Ayrıca, malik her türlü haksız elatmanın önlenmesini dava edebilir. Bu temel ilke, mülkiyet hakkının toplum yararına kısıtlanabileceğini de kabul eder. Bununla birlikte, TMK’nin 730. ve 737. maddeleri, taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesini hedefler.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan sınırlamalar, TMK’nin 737 ila 750. maddelerinde “komşu hakkı” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu sınırlamalar, yapma, kaçınma ve katlanma olarak özetlenebilir. Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. Ancak istisnai durumlarda, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, zarar tehlikesinin önlenmesi davası açılabilir. Önemle belirtmek gerekir ki, davalının kusurlu olması aranmaz; yeter ki davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun.
Elatmanın önlenmesi davalarında, öncelikle olayın özelliklerine göre normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Bu noktada, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin çeşitli kararlarında vurgulandığı üzere, davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı değil, objektif olarak her normal insanın duyarlılığı esas alınmalıdır. Taşkın kullanma belirlendiği takdirde, elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için alınacak önlemler, bilirkişiler aracılığıyla tespit edilmelidir.
TMK’nin 738. maddesi, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında özel bir düzenleme getirir. Bu maddeye göre, malik kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Bu durumda, TMK’nin 737. maddesinden farklı olarak, zararın hoşgörü sınırlarını aşıp aşmadığını aramaya gerek yoktur. Ayrıca, TMK’nin 738. maddesine dayanılarak açılan davaların çoğunluğu zarar tehlikesinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Kendi kendine akan sulardan doğan uyuşmazlıklar, TMK’nin 742. ve 743. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelere göre, alttaki komşu taşınmaz maliki engeller yaparak suların arazisine girmesini önleyemez, üstteki arazi sahibi de kendisine lazım olan sudan fazlasını kendi arazisinde tutamaz. Ancak, kaynağın suyu o taşınmaza yetecek kadar ise, alttaki taşınmaz sahibi o kaynaktan su isteyemez.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında, davacının uğramış olduğu zararın miktarı bilirkişi aracılığı ile tespit edilmeli ve tazminat bu zarara göre tayin edilmelidir. Önemle belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Bununla birlikte, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Ayrıca, elatmanın önlenmesi isteminin yanında yıkım isteminin de söz konusu olduğu hallerde, davalı parselde yer alan tüm maliklerin davada yer almaları gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
Uygulamada sıkça hataya düşülen konulardan biri, görevli mahkemenin belirlenmesidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra açılan davalarda asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu unutulmamalıdır.
Bir diğer önemli husus, salt imara aykırılık iddiasının idare hukukunu ilgilendiren bir konu olduğudur. Bu nedenle, mahkemece davacının nasıl ve ne şekilde zarar gördüğünün tespit edilmesi ve bu zararların ne şekilde önlenebileceği belirlendikten sonra karar verilmesi gerekmektedir.
Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.