Bize Ulaşın +90 537 430 75 73

Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma

Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma

FİİLİ AYRILIK NEDENİYLE BOŞANMA 2024

Ortak hayatın kurulamaması ve eylemli ayrılık olarak da bilinen fiili ayrılık nedeniyle boşanma, açılmış bir boşanma davasının hakim tarafından reddedilmesi ve bunun yerine verilen 3 yıllık fiili ayrılık kararı sonunda tarafların boşanmasını ifade eder.

Boşanma davasında hakim, kendi kişisel değerlendirmesi ve sunulan deliller doğrultusunda boşanma kararı alabileceği gibi, ayrılık kararı da verebilir.

Genel boşanma sebebpleri arasında sayılan fiili ayrılık nedeniyle boşanma, Türk Medeni Kanunu’nun 166/4. maddesinde düzenlenmiştir.

 

Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanmanın Şartları Nelerdir?

Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Reddedilerek Kesinleşmesi

Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesine göre, fiili ayrılık nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için daha önce eşlerden biri tarafından herhangi bir boşanma sebebine dayanarak dava açılmış olmalı ve bu dava mahkeme tarafından reddedilerek kesinleşmelidir.

Boşanma davasının red kararının kesinleşmesinden sonra üç yıllık bir süre içinde eşlerin ortak hayatı yeniden kurmamış olmaları halinde evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilir. Bu noktada, eşlerden biri kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, fiili ayrılığa dayanan bir boşanma davası açabilir.

Dava, gerçekte mevcut olmayan bir gerekçeyle veya hiçbir boşanma sebebi bulunmamasına rağmen açılmış ve reddedilmişse, bu koşul yerine getirilmiş sayılır. Genellikle davanın reddi yeterli olup, reddin sebebi ve gerekçeleri önem taşımaz. Ancak dava, yetkisizlik sebebiyle reddedilmişse, bu boşanma nedeniyle sonuçlanmış bir davadan bahsedilemez.

Yargıtay, dayanak dava olmaksızın fiili ayrılığı tek başına bir boşanma sebebi olarak kabul etmemektedir. Ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsılması gerekçesiyle açılan davalarda, fiili ayrılığın tek başına boşanma nedeni olmayacağına dair kararlar almaktadır.

Reddedilen boşanma davası sayısının birden fazla olması durumunda, davacı eş, bunlardan herhangi birine dayanarak dava açabilir. Önceki davada davacı veya davalı olmasının veya önceki davada daha fazla kusurlu olduğu için davanın reddedilmiş olmasının, fiili ayrılık sebebine dayalı boşanma davası açabilme bakımından bir önemi bulunmamaktadır.

Boşanma davasına ret kararı veren bir yabancı mahkeme de olabilir. Yabancı mahkemeden alınan boşanmanın reddine ilişkin karar, tanınması şartıyla, fiili ayrılık sebebiyle boşanma davasına dayanaklık edebilir.

Böyle bir durumda, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da belirtilen koşullar yerine getirilmelidir ve yabancı mahkeme kararının tanınmasına ilişkin Türk Mahkemesi tarafından verilen karar kesinleşmiş olmalıdır. Üç yıllık süre, Türk Mahkemesinin tanıma kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlar.

 

Önceki Açılan Davadan Feragat Edilmesi Hakkında Hususlar

Eğer önceki boşanma davasından feragat edilmişse, ilk bakışta Kanunun kelime anlamından yola çıkarak bunun bir ret anlamına gelmeyeceği sonucuna varılabilir. Feragat durumunda, boşanma talebinden vazgeçildiği ve genellikle boşanma sebebinin zaten ortadan kalkmış olduğu düşünülerek, bunu ret kapsamında değerlendirmenin mümkün olmadığı düşünülebilir. Ancak Yargıtay, feragatin hakkın esasını ilgilendirdiği ve bu durumda ret kararının esasa ilişkin olması gerektiği görüşündedir.

Yargıtay, bu durumda feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı gerekçesiyle feragat halinde de ret halinde olduğu gibi fiili ayrılık nedeniyle boşanmanın mümkün olduğunu kabul etmektedir. Hatta feragat edilen dava fiili ayrılığa dayanıyorsa, üç yıllık süre dolduktan sonra yine bu sebepten dava açılabileceğine karar vermektedir.

Pratikte sürenin hızlı bir şekilde başlamasını sağlamak adına göstermelik bir boşanma davası açılarak ilk celsede feragat işlemi gerçekleştirilmektedir. Bu durumda süre feragatin mahkemeye ulaşmasıyla başlamakta, şeklen kesinleşmesi beklenmemektedir. Dolayısıyla feragat ile sonuçlanan davalar açısından, feragat tarihi itibariyle üç yıllık süre de başlamış olmaktadır.

Feragat durumunda ret ile elde edilen sonuçların, kanuna karşı hile teşkil edecek şekilde, kanunun amacı ile uyumlu olmayan bazı sonuçlar doğurabileceği dikkate alınmalıdır.

Fiili ayrılık

 

Üç Yıllık Sürenin Geçmesi ve Ortak Hayatın Kurulamaması

Üç Yıllık Süre Şartı

Ortak hayatın kurulamadığına dair kanaati oluşturacak süre, yasakoyucu tarafından üç yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre maddi hukukun belirlediği bir zaman dilimidir ve hâkim tarafından bu süreyi değiştirmek, uzatmak veya kısaltmak mümkün değildir. Ancak TMK 166/4’te yer alan diğer şartlar gerçekleşmemişse, üç yıllık sürenin varlığı tek başına boşanma kararı vermek için yeterli değildir.

Kanunda belirtildiği üzere, üç yıllık süre, ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Kesinleşme, maddi ve formalite anlamında kesin bir hüküm haline gelme anlamına gelir; bu durumda hükme karşı herhangi bir itiraz veya kanun yolu kullanma imkanı ortadan kalkar ve talep edilen çözüm sağlanmış olur.

Üç yıllık sürenin aralıksız olarak devam etmesi gerekmektedir. Bu süre içinde askerlik görevi yapma, yurtdışında bulunma, hastane veya hapishane gibi kurumlarda bulunma gibi irade dışı ayrılık durumları, sürenin işlemesini engellemez.

Üç yıllık süre, maddi hukuka ilişkin bir dava şartıdır; hâkim tarafından otomatik olarak dikkate alınır ve eğer bu şart sağlanmamışsa dava reddedilir.

 

Boşanma davası açıldığında, üç yıllık fiili ayrılığın gerçekleşmiş olması ve hala ortak hayatın kurulamamış olması gerekmektedir. Ortak hayat bir kere kurulduktan sonra, yeniden başlayacak fiili ayrılık süresi ne olursa olsun, fiili ayrılık nedeniyle boşanma kararı verilmesine engel olacaktır. Bu durumda sürenin sıfırlanması veya baştan başlaması gibi bir durum söz konusu olmayacak, eşlerin bu sebebe dayalı olarak dava açma hakları ortadan kalkacaktır. Eşlerin ret kararı kesinleşmeden önce ortak hayatı kurup, ret kararı kesinleşince ayrı yaşamaları ve üç yıllık süre dolduğunda dava açmaları, Yargıtay tarafından hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmekte ve bu durumda dava açamayacakları kabul edilmektedir.

Eşler üç yıllık süre içinde ortak hayatı kuramamış olsalar dahi, üç yıl geçtikten sonra kurmuşlarsa yine bu sebebe dayanarak boşanma davası açılamaz.

 

Boşanma davası açılmış ancak sonrasında ortak hayat kurulmuş ise, bu durum mahkemenin boşanma kararı vermesine engel olmaz. Ancak dava açan eşin feragat etmesi halinde boşanma kararı verilmeyecektir. Reddedilen boşanma davasından sonra ikinci bir boşanma davası açılmışsa, ilk davanın kesinleşmesinden itibaren başlayan süreyi etkilemez ve bu ilk davanın fiili ayrılık nedeniyle açılan boşanma davasına esas alınmasına engel olmaz

Ayrılık süresinin sonunda fiili ayrılığa dayalı olarak açılan boşanma davasında, hâkim boşanma kararı vermeye zorunludur; ayrılık kararı vermesi mümkün değildir.

 

Ortak Hayatın Kurulamaması Şartı

Ortak hayatın kurulmasının ne anlama geldiği, fiili ayrılık nedeniyle boşanma açısından büyük önem taşır. Ortak hayatın kurulması, eşlerin evlilik birliğindeki ortak yaşamlarını yeniden tesis etmeleri ve devam ettirmeleri, aynı evde karı koca olarak bir arada yaşamaları ve bu niyetlerinin açıkça anlaşılabilir olması anlamına gelir. Bu nedenle üç yıllık süre içinde eşlerin arada sırada buluşmaları ve görüşmeleri, ortak hayatın kurulduğu anlamına gelmez.

Erkeğin kısa sürelerle davalı kadının yanına gelip, çocukların ihtiyaçlarını karşılaması veya çocukları ziyaret etmek amacıyla zaman zaman eve gelmesi, ortak hayatın yeniden kurulması anlamına gelmeyecektir.

Eşler aynı konutta karı koca olarak bir araya gelmiş olsalar dahi, kısa süreli bile olsa, fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası açılamaz. Bu durum, evlilik birliğinin hala sürdüğünü ve fiili bir karine teşkil ettiğini gösterir. Ancak Yargıtay, evlilik birliğini kurmak amacıyla bir ay süreli bir birlikteliğin, davanın reddini gerektireceğine karar vermiştir.

Aynı konutta yaşamalarına rağmen, evlilik birliğine ilişkin yükümlülüklerden kaçınan, ayrı odalarda kalan, birliği devam ettirme isteği bulunmayan eşler, fiilen ayrı yaşıyor gibi kabul edilir.

Fiili ayrılık süresi içinde eşlerin birbirlerine karşı nafaka, ecri misil, alacak, şahsi ilişki tesisi, çocuk teslimine muhalefet gibi farklı davalara başvurmuş olmaları, fiili ayrılığa ilişkin boşanma davasında dikkate alınmaz. Ancak bu tür davalar, taraflar arasında ortak hayatın kurulmadığına dair bir ispat aracı olarak değerlendirilebilir

İlk açılan boşanma davasının reddi ile kesinleşmesi arasındaki sürede eşlerin bir araya gelmesi, Kanun hükmünün ifadesinden anlaşılacağı üzere boşanmaya engel değildir.

 

Fiili ayrılık döneminde bir eşin sunduğu barışma teklifine rağmen diğer taraf reddeder ve ortak hayat kurulmazsa, bu teklif TMK 166/1 maddesi kapsamında af olarak değerlendirilemez. Böyle bir durumun af niteliği taşıdığı iddia ediliyorsa, bu iddia diğer eş tarafından ileri sürülmeli ve ispat edilmelidir.

Yargıtay, taraflardan birinin açtığı tedbir nafakası ve nafakanın artırılması davalarının varlığının, bir araya gelmeme konusundaki kanaatin oluşması açısından dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir.

Ortak hayatı kurmaktan kaçınan eşe karşı, üç yıllık sürenin dolmasını beklemeden, terkin bütün şartlarını gerçekleştirerek, terk sebebine dayalı boşanma davası açılabilir. Üç yıllık süre dolduktan sonra hem terk hem de fiili ayrılık sebebine dayanarak boşanma davası da açılabilir. Mahkeme, her iki boşanma sebebini de değerlendirerek, kararında her iki boşanma sebebi hakkında da olumlu ya da olumsuz hükmünü gerekçeli olarak belirtmelidir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve fiili ayrılığa ilişkin boşanma davası aynı anda, aynı dava dilekçesi ile açılabilir. Ancak bu durumda da her iki boşanma sebebi bakımından ayrı ve gerekçeli hüküm tesis edilmelidir.

 

Eşlerden Birinin Boşanma Davası Açmış Olması

Davaya İlişkin Genel Hususlar

Davayı açacak eşin kusurlu ya da kusursuz olması önemli değildir. Davayı açan eş, boşanmaya yol açan olayların sorumlusu olsa ve daha önce açtığı dava reddedilse dahi, şartlar gerçekleşirse, hâkim boşanma kararını vermek zorundadır. Hâkime takdir yetkisi tanınmamıştır. Üç yıllık fiili ayrılık, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ilişkin kesin bir kanıt oluşturur. Eşlerin bunun aksini ispat etmeleri mümkün değildir. Diğer şartlar da gerçekleşmişse, hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı yönündeki kanıya dayanarak, boşanma kararı vermelidir. Fiili ayrılık, mutlak bir boşanma sebebidir. Evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi ve bunun ispatlanması gerekmez.

 

Fiili Ayrılık Davasında Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

Eşlerin kusur durumları mahkeme tarafından ayrıca incelenmez, boşanma kararı için bu araştırmaya gerek yoktur. Ancak, nafaka ve tazminat gibi ek taleplerin olması durumunda kusur durumu araştırılabilir. NOT: Tedbir nafakası bakımından eşlerin kusurunun bir önemi olmadığı için, hâkim, ekonomik yönden zor durumda olan eş için davanın açılmasından kararın kesinleşmesi aşamasına kadar tedbir nafakası ödenmesine hükmedebilir.
Akıl hastalığının mevcudiyeti veya fiili ayrılığın bir eşin akıl hastalığı nedeniyle gerçekleşmesi, fiili ayrılık nedeniyle dava açılmasını engellemez.

 

Fiili Ayrılık ile İlgili Örnek Yargıtay Kararı

Fiili ayrılık

Fiili ayrılık

Fiili ayrılık, tek başına boşanma sebebi sayılmamakla birlikte, davalı erkeğin birlik görevleri fiili ayrılık döneminde askıya alınmamıştır. En azından davalı erkeğin ortak çocuklara yönelik birlik görevlerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Olayda, davalı erkeğin fiili ayrılık süresince davacı eşini ve çocuklarını aramadığı, onlara maddi ve manevi destek sağlamadığı, tanık ifadeleriyle sabittir. Bu durumda, taraflar arasında birliğin temelden sarsacak ve devamını imkansız kılacak derecede geçimsizlik olduğu sabittir. Davacı kadın haklıdır. Bu koşullar altında, eşleri bir arada yaşatmanın artık yasal olarak mümkün olmadığı göz önüne alındığında, boşanma talebinin reddi doğru değildir.

Eşlerin yükümlülükleri Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilmiştir. Genel olarak, eşlerin evlilik birliğinin mutluluğunu sağlamak, çocuklarına özen göstermek gibi görevleri bulunmaktadır. Evlilik birliği sarsıldığında, tarafların kusurlu olup olmadığı belirlenmelidir. Bu belirlenme sürecinde, fiili ayrılığın hangi tarafça neden olduğu, birlik görevlerinin yerine getirilip getirilmediği önemlidir.

Fiili ayrılık, özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmemiştir. Ancak uzun süreli fiili ayrılıklar, evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle değerlendirilmelidir. Bu süreçte, her iki tarafın eşit kusurlu kabul edilmesi gerekebilir.

Uzun süreli fiili ayrılıkların değerlendirilmesinde, Türk Medeni Kanunu’nun belirlediği üç yıllık süre şartı göz önünde bulundurulmalıdır. Altı yıl gibi uzun bir süre fiili ayrılık, evlilik birliğinin sarsılması için yeterli kabul edilmelidir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı kadının boşanma talebinin haklı olduğu anlaşılmaktadır. Davalı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, fiili ayrılık süresince eşine ve çocuklarına yardımda bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, davanın reddi doğru değildir.

Sonuç olarak, taraflar arasındaki geçimsizlik birliğin temelini sarsmıştır ve boşanma talebi haklıdır. Bu durumda, davanın reddi hatalıdır ve boşanmaya karar verilmelidir.

 

Bu konuda daha fazla yardım veya danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Fiili ayrılık

Fiili ayrılık

Yazıyı paylaşın: